23 Eylül 2016 Cuma

CHE (ÖLÜMSÜZLER) EKİM 1996


FİDEL İÇİN ŞARKI

Che Guevara

Korkutacaklarını düşünme bizi,

ödüller ve madalyalarla.

Bir tüfek, kurşunlar ve bir bomba;

o kadar.

Eğer silahları bizi biçerse

Küba'nın gözyaşlarını isteriz sadece,

savaşçıları örten

ve tarihle akıp giden;

o kadar.



destekleyenler

T. Maliye-Sen, T. Yargı-Sen, Eğitim-Sen, Tarım-Sen, Turizm-Sen, Enerji Yapı-Yol-Sen, SES, T. Sosyal-Sen, Haber-Sen, T. Bel-Sen, BTS, Bank-Sen, Basın-İş, Belediye-İş, Genel-İş, T. Harb-İş, Demiryol-İş sendikalarından emekçiler ve devrimci tutsak aileleri



8 Ekim 1996, Mamak Bel. N. Salonu, 19:00

9 Ekim 1996, Kadıköy BEKSAV, 20:00

10 Ekim 1996, Beyoğlu MKM, 20:00



SOKAKLAR, FABRİKALAR VE DAĞLARIN ÖZGÜRLEŞMESİ İÇİN

HASTA LA VICTORIA SİEMPRE!


 

Tarihin kimi dönemeçlerinde yoksulların isyanı ile seçkin dehaların öfkesi, toplumu dönüştürmenin bilinci ile coşkusu, kahramanca adanış ile kolektif eylem tek bir başkaldırı da ve tek bir insanda birleşip billurlaşabiliyor.

Bizim için Ernesto Che Guevara, akıl ve yüreğin, devrimin güncelliği ve tarihsel bir tragedyanın pırıltılı bir bileşimidir.

Sömürüsüz ve bir sınıfsız bir dünya için içimizi kavuran umudu, sömürülen sınıfın, ezilen halkların kini ve şiddeti ile bağdaşır kılan bir devrimcilik tarzıdır asıl ölümsüz olan. Sokakların, fabrikaların ve dağların gereksindiği budur.

Che'nin öldürüldüğü Ekim günü Anadolu'nun ve Dünyanın birçok yerinde devrimcilerin, komünistlerin asıldığı boğazlandığı ve katledilmeye devam edildiği diğer 364 günden bir tanesi. Onların matemlerini tutmuyoruz, ancak ölümsüz kılıyoruz. Latin Amerika'dan dünyaya yöneltilen bu devrimci haykırışın sahibi, kendi öyküsü, yaşamı ve eylemi ile her toplumsal mücadele veren insanın kaçamayacağı yaşamsal birçok tercihin ölümsüz hatırlatıcısı da oluyor.

Oyunumuz bir ölüm ile başlıyor, çünkü Che'nin ölümü göze alınmış hatta tasarlanmış bir ölüm. Gerçek devrimcileri yorgun demokratlardan ve bireyci dünyanın çıkışsızlıklarının girdabında dönenen kaçıcı intihar eğiliminden ayırdeden nitelik "gemilerini yakma bilinci"dir. Hatta bir ülkede başarılı bir devrim yaptıktan sonra bile gemilerini yakmak...

Devrimciler ölse bile devrimci eylemleri ölümsüzleşmelidir. Paris Komünü'nden Ekim Devrimi'ne, nazilere kök söktüren partizanlardan Kızıldere'ye ve Diyarbakır zindanlarına kadar bir aşamasında devrimcilerin katledildiği dönemeçler, bir yenilgiyi imler gibi görünen kayıplar aslında belli bir ertelenmeyle tarihe vurulan damgalardır.

Böylece yılgınlığın; düzenin cevaz verdiği yuvalarda politika yapmanın, elde silah ölenlere "yiğitçe ama..." diye başlayan sinsi burun kıvırmaların moda olduğu bugünlerde Ernesto Che Guevara'nın ölümü kuşakları sarsan bir tokata, terbiye edici bir tokata dönüşüveriyor.

Sıcak kavga içindeki sınavdan sınıfta kalmış büyük sol politika ustalarının, daha kötüsü sınavdan bile geçmemiş demeç politikacılığının, savaşan önderlik misyonundan ne denli uzak olduğunu trajik bir şekilde yaşamıyor muyuz? "Her devrimci büyük bir aşkla yola koyulmalıdır." diyen Che'nin kendi püritan yaşamı bize devrimin aşksız, aşkın cesaretsiz olmayacağını imgeliyor.

Devrimcilerin düzene dönük olması gereken yıkıcılıklarını zaman zaman birbirlerine yönelttikleri, komünistlerin tarihte ve bugün fikir ve hedef farklılığı yüzünden birbirlerini siyasal ve daha da acısı fiziksel olarak tasfiye ettikleri çirkin tarzlarla boğuştuğumuz bugünlerde, Küba devriminin liderleri olarak başta Fidel ve Che'nin tüm strateji farklılıklarına karşın evlatlarını yemeyen bir devrim yapmalarında anlamlı mesajlar barınıyor.

Che ve Fidel, komünist ve gerilla olmanın gelişmediğini kanıtladıkları kadar dost ve yoldaş olmanın da olanaklı hatta asıl gerekli olan nitelikler olduğunu gösteriyorlar. Ölümsüzler derken birazda bunu kastediyoruz.

"Enternasyonalizm halkların inceliğidir." şeklindeki incelikli yorumu yapan Che ile, Küba toprağına sökülmez bir şekilde kök salmış bir devrimci iken emperyalizmin her zayıf halkasını kendi devrimci çalışma alanı olarak gören bir dünya devrimciliğinin bayrağı da açılmıştır. Dünya devrimi ile kavga ettiği toprağa kök salmış iradeyi birleştiren güncelleştiren budur, işte Anadolu'yu Küba'ya, Ortadoğu'yu Latin Amerika'ya, Kürt özgürlük hareketini Zapatistalara bağlayan köprü budur. Bizim de dağlarımız, bizim de yaktığımız gemilerimiz, bizim de dünya devrimine sunacağımız armağanımız var. Bunu harekete, bunu söze, bunu ışığa, sese, şiire dökmek bir onurdur.

Ve Che esir düşmenin değil, asıl sorunun teslim olmamakta yattığını kendi eylemiyle kanıtlarken bu coğrafya'da devrimci tutsakları ölüme iten hakim sınıfın devrimcilerin ölebilme pervasızlığı karşısındaki acizliğini adeta önceden tarihe geçirmiştir. Oyunumuz devrimci tutsakların "Bizim de esir ama teslim olmamış devrimcilerimiz var, Che." mesajına yaşayan tiyatronun içinden bir destek verme anlamını da taşıyor.

O, Yeni İnsan'ın yaratılmasının soyut bir geleceğe ertelenmesinin ya da uyuşuk düzen içi muhalifliğin harcı olmadığımın en büyük savunucusudur.

Yaşayan Tiyatro ve Canşenliği Oyuncuları mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirildiği bir yaşam için bugünden izleyenlerin yüreklerini kattıkları, dinleyenlerin bir şarkı söyleyerek oyundan ayrıldıkları, ezilenlerin kendilerini ifade ettikleri bir anlatım ve dönüştürücülük, duyarlılığından yola çıkarken Che'yi anlamlı bir ilham kaynağı olarak ölümsüzleştirmeyi istiyor.

Egemen sınıfın eğlence ve izlencesinden kopuş ile yöneten-yönetilen, bilen-öğrenen, oynayan-izleyen ilikişkisinden kopuşu devrimci kitlelerle nefes alıp veren bir üretim eşliğinde birbirine bağlıyor.

Ölümsüzler ve özel olarak Che, bizlere özgürlük ve eşitliğin emekçilerin ayaklarında terlik ve pijamayla değil, savaşarak yaratılabilecek bir emek ürünü olacağını işaret etmiştir.


Bizler de katledilen devrimcilerin asıl hesabını fabrikalarımızı, sokaklarımızı ve dağlarımızı savaşan emekçilerle özgürleştirmemiz sayesinde olanaklı olduğunu öne sürüyoruz. Canşenliği Oyuncuları, Burjuva Medyası'nın Che'yi yaşamın ve güncelin sıcaklığından koparan efsaneleştirici zıpırlığından söküp alarak asıl dostlarına ve yoldaşlarına iade etmek için sizlerle buluşuyor.

26 Mayıs 2016 Perşembe

TUTKU- ÜÇ RENK

TUTKU- ÜÇ RENK

sokak oyunu

 üretim yaratım

CANŞENLİĞİ OYUNCULARI


SARI-MAVİ-KIRMIZI

Hayatın başlangıcı bembeyaz bir boşluktur, 

Hiçliktir aynı zamanda... 

Ve bütün renklerdir beyaz ve her şeydir. 

Doğurgandır, saftır, masumiyettir...

Sessizliktir ve karmaşadır. 

Tutkuyla yaşanan bir aşk masalıdır beyaz… 

Canlanır, yani kan gelir hayata ve beyaz kızarır… 

Yeni bir hayattır. 

Başlangıçtır yeni umutlara...

Canıyla kanıyla bu dünyanın güzelliklerine gelendir kırmızı… 

İnsanca yaşamaya ve yaşatmaya gebedir gelen…

Ama zordur insanca yaşamak bu dünyada; hastalıklı dünyaya gelir insanoğlu. 

Dünyanın ve insanlığın sonbaharıdır; umutlar tükenmiştir.

Her yerde savaş ve ölüm vardır.

Kuzeyde savaş, güneyde savaş, doğuda batıda savaş…

Kendi demokrasilerimiz ve özgürlüğümüz adına. Paranın egemenliği adına her yer sarıya kesmeli… 

Geleceksizliğe, kimliksizliğe, kişiliksizliğe sürüklenen ve sararan bir insanlık.

Ölü canlar satılmaktadır sokaklarda, leş kargaları yesin diye… 

Hücreleştirilmiş ve tek tipleşmiş insanlık veba gibi yayılan sarıya yani ölüme boyun eğmiştir.

Sarının hüküm sürdüğü günlerdir hayat…

Yeniden doğum gerekir.

Kanlı canlı bir doğumdur ve adı kırmızıdır.

Özgürleşmek için insanca yaşamak için başkaldıran renktir kırmızı ve ölümünde doğumunda sebebidir.

Özgürleşmenin adıdır boyun eğmemek ve direnmek tutkuyla…

Egemenlerin ezberlerini alt üst eder ayağa kalkan her insan. Saldırır, saldırır…

Onu yutmak için… 

İnsan ölümle yaşam arasındaki bu ince çizgide...

Değerlerinin sararıp dökülmesine başkaldırır tutkuyla ve seçer sonsuz huzuru Maviyi… 

Motorları maviliklere tutkuyla sürer, güzel güneşli günler görmek için… 

Engin denizlerdeki güzelliği var edebilmek adına tarih yazar...

Ve suda küçücükte olsa bir damla olup insanlığı çoğaltmak ve çoğalmak ister. 

Mavinin huzur dolu sonsuzluğunda birey olmuştur… 

Romantiklerin tutkusudur Maviye kesmek dünyayı, gerçek özgürlüğün simgesi maviye…

Sonsuz huzura, maviye…

 

26 Nisan 2016 Salı

Börklüce Mustafa 600 Yaşında

30/MAYIS 2016

GÜZELBAHÇE/ İZMİR

31/MAYIS 2016

KARABURUN/ İZMİR

07/HAZİRAN/2016

Saat:20:30

MODA SAHNESİ/KADIKÖY/İSTANBUL





22 Nisan 2016 Cuma

SEYRİ ALEM





 “Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi,
Kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni”
                                                                       Nesimi

Sanat ve para üzerine biraz komedi, biraz hüzün ve eğlencesiyle seyirlik bir tiyatro gösterisi hazırladık size.

Kahveleri içecek ve cin gibi olacaksınız ki anlattığımız hikayelerden hisseler çıkarabilesiniz. 
Tiyatro tarihinden örneklerle hırsızı-arsızı-uğursuzu-yolsuzu-kalpazanı-huysuzu bu oyunda yok, desek de belki bulunabilir.

Parayla sanat olmaz ama parasız da olmaz.

Şunu da unutmamak gerek; “Hayat kısa sanat uzundur!”

Alemin seyri için, hoş gelip boş gitmeyeceğiniz bir oyun.
İyi seyirler...



MOLİERE

CAN YÜCEL

MEDDAH

ORTA OYUNU

NAZIM HİKMET

SHAKESPEARE



DERLEYEN VE YÖNETEN

HALDUN AÇIKSÖZLÜ








ÇIRAK
HARUN ÜMİT YILMAZ

USTA
ŞERİF ŞAHİNER

MEDDAH
HALDUN AÇIKSÖZLÜ

IŞIK
İSMET ÇETİNKAYA

EFEKT
CEREN DEMİRDÖVEN

DEKOR
ERTUĞRUL KILINÇKAYA


Halk Sokak 11/3 SIHHİYE-ANKARA
0 312 430 77 29
cansenligi@yahoo.co.uk
www.cansenligi.org

















8 Nisan 2016 Cuma

"geleceğin provası tiyatro" BALTACIOĞLU'NDAN BOAL'E ANADOLU'DA FORUM TİYATRO

İÇİNDEKİLER
I-Eğitimde Oyunun Rolü
a)Eğitim Nedir?
b)Eğitimde Drama
II-Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu
a)Hayatı
b)Eserleri
c)Eğitim Hakkında Düşünceleri
d)Tiyatro Kuramları
III-Agusto Boal
a)Hayatı
b)Eserleri
c)Kuramsal Çalışmaları
IV-Canşenliği Oyuncuları
a)Tarihi
b)Uygulamalar
1-8 Mart 1998: “Çalışan Kadının Özgürleşmesi” Harb-İş Sendikası-Yalova Eğitim ve Dinlenme Tesisleri
2- Ağustos 1998: “Altıncıların Sonu” Çamköy Meydanı/ Bergama
3- 6-7 Eylül 2000: “Ne Yapsın Ahmet”  Yeşilpınar/ Antakya
4- 15 Ağustos 2000: “Ali’den Mektup Var”  Hacıbektaş Halkevi/Hacıbektaş
5- 18 Mart 2004: “Her Yaşın Güzelliğinde…” Balgat Yaşlılar Evi/Ankara
6- İstanbul Çalışmaları;
7-8 Mart 2010: “Aile İçi Şiddet-Kuşak Çatışması- Ev Kadınının Ekonomiye Katkısı Nedir?” Ataşehir Belediyesi Dünya Kadınlar Günü Etkinliği
8-10 ağustos 2012: Baltacıoğlu’dan Boal’e Anadolu’da Forum Tiyatro-“İnançlara Saygı Göstererek Bir Arada Yaşayabiliriz…” 5. İlerici Gençlik Yaz Kampı
9-Örgütlenme Uygulamaları; Eğitimsen ve Büro Emekçileri Sendikası
10-8 Mart 2013 “Kadın Olmak-Ayşe’nin Hikayesi”
Ataşehir Belediyesi Dünya Kadınlar Günü Etkinliği
11-Nisan-Mayıs 1998; Eğitimde Bir Uygulama/Ankara

2 Nisan 2016 Cumartesi

GECE O KADAR KİRLİYDİ Kİ İKİSİ DE KAYBOLDU...

SÖYLEYİN

Kaç insan öldürdünüz ?

Kaç insanın kaybolmasına sebep oldunuz?

Kaç insanı , sigortasız, sendikasız bıraktınız ?

Kaç gencin uyuşturucuya başlamasına sebep oldunuz?

Kaç kimlik kartınız, kartvizitiniz var? mevkinizi, yerinizi kaç insana basarak sağladınız?


Girdiğiniz iş yeri ve okul için kaç insanı ekarte ettiniz?

Bu toplumda var olanlardan kendinizi sorumlu hissediyor musunuz?

Bu toplumda nasıl var oldunuz.?

Köleci kapitalist sistemde var olmak ezmekten geçer. Siz kaç kişiyi ezdiniz?

Düşünün çocukluğunuzdan bugüne kaç kişiyi yok ettiniz?

Paco, Tonho kaybolan iki insan. Yok saymak öldürmek, yok etmek, bu sistemin zorunluluğudur.

Siz hiç sıkışmış sıkıştırılmış insanlara yardım ettiniz mi? Kimlerin dostu vardır? Dayanışma birlik nedir? Sınıf dayanışması sadece işi olanlar için mi vardır? Ya sokaklarda yaşayanlar. Ya işsiz, sigortasız sendikasızlar işçi sınıfının bir parçası değil midir? İşi olanlar olmayanları yok mu edecekler?


Bu oyun bize, "ötekilerin" hayatına bir pencere tutmaktadır.

Brezilyalı P. Marcos'un yazdığı oyunda binler, toplumsal şiddetin, baskının varolma kargasının iki insan arasında nasıl göründüğünü anlatmaya ya da göstermeye çalıştık. Sizler evlerde sıcak yuvalarınızda yaşarken sokaktakileri. dışlanmışları yani ötekileri hiç düşündünüz mü?

Soruyoruz sizlere kaç kişi öldürdünüz? Kaçınız Tonho oldunuz ve Paco'ları yok ettiniz. İşsiz kalırsan diye düşünürken, bugün dünya da kaç insanın İŞSİZ olduğunu, kaç insanın sigortasız re sendikasız olduğunu düşündünüz.

Brezilya'da pazar yerinde hamallık yapan Tonho ve Paco, bu toplumda sizin gibi bizler gibi var olmaya çalışıyorlar ve her var oluşun yolunun şiddetten geçtiğini öğreniyorlar ve öğretiyorlar.

Toplumsal şiddetin bir hezeyana dönüştüğü günümüzde, şiddete ve şiddetin hedeflerine bir çığlık oyunumuz.

Proleteryanın; işsizler, sendikasız ve sigortasızlar içinde sınıf olduğu bilinciyle hazırladık oyunumuzu. 

YAZAR

Plino MARCOS

1935 yılında Saopaulo, Brezilya'da doğdu. Oyuncu ve clown olarak başladığı meslekte ilk oyunun 22 yaşında yazdı.

"A Barrela" isimli bu oyun sansür tarafından yasaklanmıştı 1979 yılına kadar, Marcos Brezilya'da oyun yazarı ve oyuncu Clown olarak yaşamını sürdürüyor.


ÇEVİRİ

Orhan GÜNER

1957'de Ankara'da doğdu ve 70'li yıllarda çeşitli tiyatrolarda oyunculuk yaptı.

1982'de Almanya'ya gitti. Orada Almanca ve Türkçe oyunlar yazdı, yönetti ve oynadı. Nazım'ın "Sevdalı Bulut" çocuk oyunu uyarlaması yıllarca oynadı, halen de oynamakta.









 

YA İNEK YA...!


Canşenliği Oyuncuları

Oynayanlar

Ana: Nermin Yılmaz

Öğretmen: Haldun Açıksözlü

Çocuk: Vedat Kurtuluş Depe

Kız: Aliye Karahan

Şoför: Ömer Ulaş

Doktor: Sebla Harnuboğlu

Işık

Selim Polat

Dekor

Ferhat Gündüz

Müzik

Ali Tekin

Ulaşım

Okan Kağnıcı

Genel Koordinatör

A. Server Güner

Yazan

Nazım Hikmet RAN

Yöneten

Haldun Açıksözlü

Ekim 2001 Ankara

SEVDALINIZ KOMÜNİSTTİR
...

1902 de doğdum

doğduğum şehre dönmedim bir daha

geriye dönmeyi sevmem

...

hapishanelerde yattım büyük otellerde de

açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir.

...

partimden koparmağa yeltendiler beni

sökmedi

yıkılan putların altında ezilmedim

...

yazılarım otuz kırk dilde basılır

Türkiye'mde Türkçemle yasak

...

Vatan çiftliklerinizse,

kasalarınız ve çek defterlerinizin içindeklerse vatan,

vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,

vatan, soğuk it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa vatan

fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,

vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,

vatan, mızraklı ilmühalse, vatan polis copuysa

ödeneklerinizse maaşlarınızsa vatan

vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,

Amerikan donanmasıysa topuysa

vatan kurtulmaksa kokuşmuş karanlığınızdan

ben vatan hainiyim.

Yazın üç sütun üstüne kapkara puntolarla:

Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala


 

Nazım HİKMET RAN



 


Bu dizeler "Otobiyografi" ve "Vatan Haini" adlı şiirlerinden alınmıştır

"NESNELER GÖZLERİMİZİ KAMAŞTIRDIKÇA, İÇ DÜNYAMIZ KARARMAKTA"

Canşenliği Oyuncuları Nazım Hikmet'in şiirlerinden yola çıkarak geçtiğimiz yıllarda oyunlar yapmıştı. Özellikle sokak oyunları çalışmalarımızda (Umut, Ta ta tarih... gibi) onun dizelerinden, yararlanmıştık. "Yüzünü Yitiren Şehir" adlı oyunumuz yine çok önemli şiirlerinden yararlanarak hazırlanmış oyunlardır. Oyunun adı bile "Sesini Kaybeden Şehir"e öykünerek "2 Temmuz Sivas Katliamı" düşünülerek hazırlanmıştı.

Geçmişte yazılmış tiyatro metinleri oynanacaksa mutlaka günceleştirmeye ihtiyaç duyar Nazım Hikmet oyunlarında "insanı" derinliğine yakalamıştır.

"inek" Nazım Hikmet in son oyunlarından biridir. Oldukça ileri bir teknikle yazılmış olan bu oyunda güçlü bir anlatım buluruz. Dışarıdan bakınca yalın gibi görünen kişiler yaşamlarıyla derin anlamlar oluştururlar. Çevreleriyle benliklerinin çatışması ve uyuşması onları değişmez sonlarına götürür.

"İnek" adlı oyunu ele aldığımızda hem güncelleştirme çalışması, hem kurgusal müdahaleler ettik. Böyle içimize sinen bir çalışma olmaya başladı. Evirdik çevirdik ve sonra sanayi devrimini, metayı, aracı, amacı ve bütün bunların ritmini yakalamaya çalıştık. Sonra sistemin içinde değerlerini yitiren, kimliğini insanlığını kaybeden insanı gördük. Sonra oyunu yeniden harmanlamaya başladık, bir baktık ki; şarkılı danslı söyleşmeli bir oyun çıktı ortaya...

Günümüzde televizyon kanallarında hedefe ulaşmak için her şeylerini yitiren insanları çok görüyoruz. Her şeyin mal, mülk ve gösterişte olduğunu düşünenlere bir tokat olduğunu düşündüğümüz oyunumuzda; biz her şeye rağmen insanlık, emek, kardeşlik ve özgürlük diyoruz...

"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine... "

Aklımızı yüreğimizi yitirmeden hem gülüp, hem eleştirelim soralım sorgulayalım diye tiyatro. Yüzleşelim diye tiyatro...


 

Haldun AÇIKSÖZLÜ

Canşenliği Oyuncuları 

Genel Sanat Yönetmeni





Değerli katkılarından dolayı;
Hüseyin Demirci, 
Gürsel Karslı, 
Muammer Hınçal'a 
ve ayrıca Yaşar Güner'e 
teşekkür ederiz...


GENÇLİK HİÇ BİR ZAMAN YAŞLANMIYOR

Oynayanlar


 

Meryem:

 Nermin YILMAZ

Nihal:

 Aliye KARAHAN

Kamil:

 Haldun AÇIKSÖZLÜ

Fahri:

 Galip GÖRÜR 

Ekrem:

Vedat Kurtuluş DEPE

Nail:

 Ömer ULAŞ

Nuri:

 Ertan YAĞIZ

Orhan:

 Yılmaz ANGAY

Şeyma:

 Sebla HARNUBOĞLU


Yazan, Yöneten

Yaşar GÜNER


Yönetmen Yardımcısı

Sebla HARNUBOĞLU


Müzik

Ali TEKİN


Müzisyenler

PİYANO:

 Tufan UZUNLAR

AKARDEON:

 Kemal ÖZEN

RİTİM:

 Serdar GÜZELİŞLER

GİTAR:

 Ahmet Nebi SAYLAN

YANFÜLÜT:

 Ahmet BOZACI

BAĞLAMA:

 Hasan IZÇIRPAN

Işık, Efekt


Selim POLAT



TİYATRO YAŞIYOR

Tiyatro sahnesi hep ışıklıdır.

Hayatın her döneminde ışıklı olmuştur Karanlık gibi görünen sahneler bile ışıkla oynanır. Bu tartışmasız tiyatronun doğasıdır. Bu yeryüzüne, hayata ışıklı bakabilmektir. Işık olan yerde çözüm vardır, gelecek vardır.

Tiyatronun en önemli işlevi olan eğlence olgusu ışıklıdır. Dolayısıyla, geleceğe doğru baktırmaktadır.

Biz seyircimizi daha adil, daha iyi bir dünyaya kanalize etmeyi, onu bilinçlendirmeyi amaçlıyoruz. Dünyanın değişebilirliğini göstermek, yeryüzünü seyircinin eleştirisine sunmak istiyoruz.

Uğraşımız toplumun sorunları adınadır. Yalnız, bir eserin toplumcu niteliğini kazanabilmesi için toplum sorunlarını konu edinmesi yeterli değildir. Hatta estetik değer açısından toplum sorunlarını konu edinip edinmeme, hiç bir zaman güvenilir bir ölçü olamaz. Toplumculuk bir konu sorunu değil, bakış açısı, yorum yöntemidir. Bir eserin toplumcu olabilmesi;

a) Bakış açısının toplumsal gerçeklik bakımından doğruluğuna ve çağdaşlığına,

b) Bu bakış açısını sanat düzlemine aktaracak sanatçı yeteneğine, öznel güce bağlıdır. Ne yeteneksiz toplumculuk, ne de dünya görüşsüz sanat olabilir.

İçeriği ne kadar toplumsal ne kadar siyasal olursa olsun eğer yazdığımız, söylediğimiz, sanat eseri olabilmek için gerekli estetik öğeleri içinde toplayamamışsa, hiçbir işe yaramayacak demektir. Nasıl kılıç yapacak demirci, önce demircilik zanaatını öğrenmek zorundaysa, toplumcu sanatçılıkta öyle en azından kendi uzman sanatçılığını öğrenmek zorundadır. Kılıcın kesebilmesi için önce kılıç olması gerek, sanatın etkili olabilmesi de önce sanat olmasına bağlı.

                                      TİYATRO YAŞIYOR

Tiyatronun temel kaynağı insan malzemesi insanı, insana, insanla anlatıyor, insanın yerine konacak birşey "insan" yaratılmadıkça, tiyatro rakipsizdir.

Evet tiyatro yaşıyor

Doğada işlevini bitiren bir şeyin varlığını sürdürebildiği görülmemiştir.


 

                                                                                         Yaşar GÜNER








HER YERDE YAŞAYAN TİYATRO

1991 Yılının Ocak ayında kurulan topluluğumuz on yılı aşkın süredir tiyatroyu alanlarda, sokaklarda, köy meydanlarında, fabrikalarda, salonlarda yani her yerde yaşayan kılmaya çalıştı. O günden bugüne "Her Yerde Tiyatro" ve "Yaşayan Tiyatro" şiarıyla elliyi aşkın oyunla milyonu aşkın seyirciye ulaşmıştır.

Katılımcı tiyatroya örnekler sunan, sokakta tiyatro yapılmasını gösteren ve bunu yaygınlaştırmaya çalışan bir topluluk olduk. Ezilenlerin yani emeğin ve üretenlerin estetiğini aramaya çalıştık. Her yeni oyun bu arayışın öznesi oldu; kalıplar ve reçeteler üzerine değil, yolumuzun aydınlanmasının gereğini yerine getirdik. Yeniyi yaratırken geçmişin bütün birikimleri bize yol gösterdi.

Teatral yaratımız da sınırlar değil, sınıfsal sorumluluklarımız bizi belirledi.

Yaptığımız oyunlar (1990 - 2000 yılları) ülkemizde yaşanan gerçekliklere bir ışık olmuştur. 

Hazırladığımız son oyun ile 1965-1975 yılları arasında yaşanan toplumsal olayları, belgeselci bir bakışla sunmaya çalıştık. Gençliğin yaşadıkları dün de bugün de aynı; hâlâ üniversitelerde öğrencilere saldırılıyor, hâlâ IMF reçeteleri, hala Amerika üzerimizde oyunlar oynuyor ve hala yargısız infazlar devam ediyor.

O yıllara bakıyoruz; günümüzü ve geleceğimizi, eşitlikten, özgürlükten, üretenlerden yana yaratabilmek için aklın ve sanatın buluştuğu bir yöntemle 68 kuşağının yaşadıklarını günümüze taşıyoruz.

Devrimci Romantizmin, akılla ve sınıf mücadelesi ile omuz omuza yürüyeceği inancı ile...


 

Haldun AÇIKSÖZLÜ

Canşenliği Oyuncuları 
Genel Sanat Yönetmeni

Ocak 2002, ANKARA


Değerli katkılarından dolayı; 

ÇSM Müzikevi, 

Çağdaş Okul Yayınları, 

Gala Repredüksüyon,
Salim Yılmaz, 

Bülent Ateş, 

Pelin Çakır'a 

...ve emeği geçenlere teşekkür ederiz.