18 Aralık 2013 Çarşamba

utanç müzesi

3 Aralık 2013 Salı

altındağ2

14 Kasım 2013 Perşembe

İSYAN PROVALARI (sokak oyunları gösterimi)

Merhaba!

Hep merhaba dedik: Ankara gecekondularına, sokaklarına, Sarayköy halkına, Seydişehir Aleminyum fabrikası işçilerine, İzmir grevi yürüyüşçülerine...

Şimdi de sizlere merhaba!

Evet... Biz bir avuç tiyatro emekçisi coşkularımız, enerjimiz ve dertlerimizle iki yıl önce düştük yollara.

Var olan tiyatrolar gibi seyircimizi ayağımıza bekleyecek kadar ne zamanımız vardı nede sabrımız.

Ocak 1991 de demiştik ki "tiyatro bir asalaktır." Seyircilerini bilet koçanı olarak gören, gitgide yaratıdan ve en önemlisi izleyeninden özünden kopan her tiyatro bir asalaktır.

Oysa tiyatro yaşam kadar gerçek ve soluklu, düşlerimiz kadar da bizim olmalıydı. Kuru sözlere kulak asmadık. Her durumun, olayın, derdin farklı anlatım biçimleri vardı bize göre. Dans, hareket, kuklalar, kumaşlar ve kendi bedenimiz, tiyatro biçimimizi oluşturdu.

Alanlar, sokaklar, mahalle araları tiyatro mekanımız oldu. İki yıl gibi bir sürede on iki oyun ürettik. Her oyun kendine ve yerine özel oldu. Her oyun için önce insanları dinledik, sonra araştırdık. Kendi sözümüzü, derdimizi belirledik. Böylece ortaya çıkan özel oyunlarla seyircilerimizle daha çok devindik, daha çok kucaklaştık. Artık diyoruz, artık biz tiyatromuzu «asalak» olmaktan kurtardık.


Şimdi sokakta, alanlarda oynadığımız gösterilerimizi derledik ve "İsyan Provaları" adı altında oynuyoruz. Her biri sokaklarda insanıyla omuz omuza hayat bulmuş bu oyunları yeniden üretebilmek ve soluklandırabilmek için yürekten bir merhaba sesimize bir merhaba deyin!



SEYDİŞEHİR

Canşenliği Oyuncuları varoluş nedenlerinden biri olarak belirlediği işçi oyunlarının ilk örneğidir Seydişehir. Oyunumuz 4 Ağustos 1991'de Seydişehir Ekonomik Kalkınma ve Kültür Bayramına davet edilmemiz nedeniyle hazırlandı. Bütün oyunlarımızda olduğu gibi nesnelliği yakalamamız ve bu noktadan yola çıkarak da oyunumuzu hazırlamamız temel çalışma yöntemlerimizden biridir. Seydişehir Fab-rikasındaki çalışma koşullarını, üretimin işleyişini, yaşadıkları grevleri, baskıları, sevinçleri oyunumuzu hazırlamadan önce gittik, gördük, yaşadık, dinledik. Elde ettiğimiz malzemeyle birlikte işçi sınıfının ortak sorunlarından temel olarak, oyunumuzu biçimledik.

Seydişehir'de binbeşyüz kişiyle beraber oynadığımız oyun 70 dakika sürdü. Fabrikanın kurulması ile harcanan emek, buna karşılık emeğin değersizleştirilmesi ve ödenen bedelin gösterilmesiyle başladı oyunumuz. On iki Eylül sonrası yaşanan sendikasızlaştırmayı ve sendikacıların burjuvazi ile yaptığı işbirliğini yansıladık. Buna karşılık sınıf sendikacılığını sergileyen bölümle devam ettik oyunumuza, işçi sınıfının, üretimden gelen gücünü fark etmedikçe ve bu gücü kullanmadıkça; emeğin karşılığını alamayacağını paylaştık oyunun sonunda.

GECEKONDU

Gecekondu oyunu Canşenliği'nin ilkesel ve sürece müdahale olarak seçtiği ilk üretimdir. Mart 91fden, Ağustos 91!e kadar süren araştırma ve provalardan sonra oyun oluşturulmuştur. Pilot bölge olarak seçtiğimiz Keçiören ilçesi gecekondu mahallelerinin sosyo ekonomik araştırması ve bizim ora insanı ile paylaşmak istediklerimizin çatışması teatral malzememizi oluşturdu. Ora insanı ile yapılan sohbetler, geliştirilen insani ilişkinin amacı ve ortak bir oyun yaratmaktı. Bu oyunumuz katılımcı tiyatro olarak yeni bir oluşumdur. Oyunun bugünkü hali, 24 Ağustos 1991fdeki ilk sergilenişinden 15 Eylül 1992'deki son sergilenişine kadar değişerek gelişti ve biçimlendi.

Gecekondu oyunu bugün üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm; göçerlerin köylerinden kalkıp kente gelme zorunlulukları, gelişleri ve varoşlarda büyük mücadelelerden sonra yerleşmelerini anlatmaktadır, ikinci bölüm; egemen yoz kültürün gecekondulunun oluşturduğu kültürel zenginliği parçalayıp bireyci kapitalizmin yozluğunu anlatmakta ve televizyon .çılgınlığını göstermektedir. Üçüncü bölüm; gecekonduların olması sorunludur önermesi, kapitalizmdeki eşitsiz gelişmenin bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Atakuleler, gecekondular sayesinde büyümekte ve iktidarın hanedanları oluşmaktadır.

Oyunun son sözü birlik olmanın zorundalığı ve kurtuluşun ancak buna bağlı olduğudur.


NEWROZ

Dağlara... Ateşe...

21 Mart 1990'da -Newroz Günü- Diyarbakır'da bir kız kendini yaktı.

Kürt halkı üzerindeki baskıları protesto ediyor.

"Newroz ateşi çalıçırpı ile değil, insan ateşi ile daha bir gür, daha bir güzel yanar."

Z. Alkan'ın incecik bedeninden bir bu kaldı geriye.

Bir de, "Ben bu işi bilerek ve isteyerek yaptım. Bu benim devlete ve düzene karşı tepkimdir."

Başkaldıran insanı selamlıyoruz Zekiye'de!...

Az ötede, diğer yanımızda da bir "halk" başkaldırıyor tarihin tozlu sayfalarına, kaderine, zulme... Başkaldırıyor, yüzyılların değişmeyen gerçeğine; ölüme.

Osiris'den bu yana ölüp ölüp - dinliyor insanlar. Yaşamın üreticileri, yaşamı taşıyanlar.

Bir halk artık ölümlerini, düğüne çevirerek yaşıyor, varlığını haykırıyor.

Selamlıyoruz....

Yüzyılların mirasıdır bize tiyatro, tıpkı yaşam gibi...

Ritüellerde paylaştı insanlar topluca ürettiklerini. Yeniden ürettiler birlikteliğin coşkusunu. Ritüellerde tazelendi toplumsal bellek, aktardılar deneyimlerini. Yeniden yön verdiler tarihsel sürece ritüellerde.

Bugün yaşam, başkaldırıdan ibaret, bir halk için. Başkaldırı ve ölümden ibaret...

Bugün ritüel budur. Birlikte yaşayabileceğimiz tek ritüel bu.

Tiyatro bir ritüel canlandırabilir yeniden.

İşte siz ve biz varız şu anda.

Selamlıyoruz... 


 

UMUT


İnsanlık, göğe çevirse de yüzünü, yine sömürü var, yine işkence var, yine ırk ve cinsiyet ayrımı var, yine kıyım var yaşlı dünyamızda.

Öyleyse ne anlamı var ayaklar altında ezilenlere rağmen yıldızlara tırmanmanın. Umut nerede?

Nazım'ın "Umut" adlı şiirinden yola çıktık. Yöreye özgü oyunlardan farklı olarak, ilk kez bir metin kullandık.

Şiirin gözünden baktık geçmişe, binlerce yıllık insanlık tarihinde ezen ve ezilenleri gördük. Nasıl gelindi bu güne, bunu da "kule" ile somutlayarak ekledik. Oyunu yeniden kurarak şiiri aştık.

Nazım, şiirde yaşadığı günlerdeki çelişkiyi somutluyordu. 1958'lerin dünyasından bugüne çok az şey değişmiş ezilenler adına. Yine zenciler öldürülüyor, yine ihbarcılık revaçta, değişen oranlar ve biçimler. 58'leri anlatırken bazen bugüne getirdik, anıştırmalar yaptık...

Umut'da anlatılan herşeyi biliyorsunuz kuşkusuz.

Bilgi ile yaşantı arasında fark nedir. Ağlayanların olduğunu biliriz de, yanımızda biri ağlasa elimizi uzatmayız ona. Umut, bilinenleri yaşantı tadında sunuyor size. Ezilenle birlik olmanız amacımız. Umudun eyleme dönüşmesini, umutsuzluğun eyleme dönüşmesini istiyoruz.

Sahnelemede gerçeğe benzemeyen anlatımlar kullanıyoruz. Bu sahnelerde gerçek yaşamın gerçek tadını bulacaksınız yine de. Düşlerin bizi irkilmesi gibi. Düşlerdeki gerçek tadı gibi.

Oyunda kapkara bir fon var. Sadece boşluğu çevreliyor.

Ne büyük dekorlar göz alıcı, ne eşyalar var gözdoldurucu. Sadece boşluk ve insan dolaysız ilişki.

Salonun boşluğunda siz, biz, müzik aletleri ve sahne eşyaları var sadece. Size vereceğimiz yoğun bir yaşantı 50 dakika boyunca... 

CANŞENLİĞİ OYUNCULARI


3 Ocak 91 –
“Ekin Bağbozumundan Canşenliğine” Bildiri.
Var olan tiyatroların karşısındayız.

Şubat 91 -
"Yaşayan Tiyatro" paneli
Yaşayan Tiyatro düşüncesini oluşturma, yaygınlaştırma amaçlı.

Mart 91 –
Newroz 22 dakikalık bir sunu. İlk oyun.

Mayıs 91 –
"Her Şey Dilince Güldü" çocuk oyunu.

Mayıs 91 -
Sarayköy’de "Sarayköy" adlı oyun oynandı.

5 Ağustos 91 -
Seydişehir'de Seydişehir'i anlatan "Seydişehir" isimli oyun alanda 1500 kişiye seslendi.

24 Ağustos 91 -
"Gecekondu" pilot bölge seçilen Keçiören ilçesinin gecekondularında Eylül ayına kadar oynandı.

7 Eylül 91 -
Tursan-Mersin işçileriyle dayanışma oyunu.

29 Eylül 91 -
"Seçim Oyunu" Seydişehir, Kayseri ve Bolu'da oynandı.

Şubat 92 -
İzmir yürüyüşçülerine Ümitköy ve Polatlı'da iki oyun oynandı.

Mart 92 –
"Dağlara!...Ateşe!..."

Mayıs 92 –
Büyükşehir Belediye grevinde işçiler için nasıl grev sorusuna cevap arayan bir oyun.

Ağustos 92
"Umut" Nazım Hikmet'in şiirinden çıkan 50 dakikalık bir oyun.



AYNUR GÜLMEZ: Dar toplumsal ilişkilerle şekillenen üretime yabancılaşmanın dört nala at koşturduğu seksen sonrasında, sürece tiyatro ile kafa tutan Canşenliğinin devinimiydi beni çeken. Sanat anlayışıydı, toplumsal kaygılarıydı.

ALİ TEKİN: Yaşamım boyunca sürekli kavga ve sürekli mücadele içerisinde oldum. Bu mücadeleyide çeşitli biçimlerde dile getirmeye çalıştım. İşte bunlardan birisi "Umut" dolu tiyatro.

CÜNEYT SEZER: Tiyatro sevgisiz, ümitsiz, mücadelesiz, direnmesiz, onursuz yapılamaz. Yaşamımızdan koparamayacağımız tiyatro eylemimizde bunlar temeldir. Canşenliği Oyuncuları bireyi olarak; sanatımızla eylemimizle onursuzlaştırılan, sevgisizleştirilen, ümitsizleştirilen yaşama başkaldırıyoruz. Sanatımız silahımızdır.

DENİZ SEVİNÇ: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenciyim, insana yakışır bir yaşam özlemi ile, Canşenliğinde üretiyor, savaşıyor ve paylaşıyorum.

ÇİĞDEM YAĞCI: 1970 Uşak doğumluyum. GÜGEF Müzik Eğitimi Bölümü'nü bitirdikten sonra A.Ü. Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümünde yüksek lisans yapmaya başladım. Öğrenimimin yanısıra öğretmenlik yapmaktayım. Yeniye, güzele doğru, Canşenliği ile...

İBRAHİM YIKILMAZ: 1973 Ankara doğumluyum. Canşenliği ile bir yıldır birlikteyim. Bir tiyatro emekçisi olarak, tiyatroyu yaşam gibi görüyorum. Bu yüzden de "Yaşayan Tiyatro" hareketi içindeyim.

HADUN AÇIKSÖZLÜ: 1968'de Ankara'da doğdum. 1985'de tiyatroya başladım. 1989'da DTCF Tiyatro bölümüne girdim. Ocak 1990'da Ankara Ekin Tiyatrosu kuruluşundaydım. Ocak 1991'de Canşenliği'ne merhaba dedik... Hayatımda iki tutkum var. Biri dünyayı değiştirme diğeri tiyatro... Tutkularımı ve özlemlerimi Canşenliği'nde somutlamaya çalışıyorum. Dünyayı değiştirme ve tiyatro ortaklığımıza...

TÜLAY YONGACI ALBAK: 1967'de İzmir'de doğdum. D.E.Ü. G.S.F. Tiyatro bölümünde üç yıl okuduktan sonra Ankara'ya yerleştim. Canşenliği'nin yanısıra 3-6 yaş arası çocuklarla "Drama" çalışıyorum.

GAMZE DEMİRBİLEK: İstanbul... İzmir... Ankara... Bir yolculuktur yaşam. D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi'nde yolculukla başladı tiyatro yaşamım. Bir yeri terkederek, birbaşka yerde Ankara'da bağbozumu yaptık bir kaç kişiyle. Şimdi şenlik yapıyoruz tiyatro ile...

MÜJDAT ALBAK: 1967 İzmir doğumluyum. D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi'nde 3 yıl oyunculuk bölümünde eğitim aldım. Eğitim anlayışına tepki olarak ayrıldım. Tiyatronorm'da Georg Buchner'ir Woyzeck adlı oyununda oynadım. Ankara Ekin Tiyatrosu'nda Netekim adlı oyunla Türkiye'yi dolaştım. 1990'da D.T.C.F. Tiyatro bölümüne girdim. Ocak 1991'de Canşenliği'ni kurduk.








13 Kasım 2013 Çarşamba

HÜR (HABİL İLE KABİL'İN ÖYKÜSÜ)

HÜR




Ankara 1994

 

Biliyoruz

İnsanlar öldürülüyor, kulakları toplanıyor... 

Köyler yakılıyor, insanlar yerinden ediliyor... 

Biliyoruz, 'savaş partisi' dünyayı kan gölüne çevirmek istiyor ve çeviriyor... 

İnsanlar göçüyor, 'Kerbela' çölünün ortasında, oradan oraya... 

Ama gidecek yer yok. Her yerde 'hayat suyu' kesilmiş... 

Savaş insanı en lüks lokantalarda, caddelerde bile buluyor. Dünyanın her yerinde, ölüm, kan ve savaş... 

Kapitalizm köleleştirmiş insanı... 

Ölümlerle kana boğuyor bizleri... 

Çünkü alan, 'Savaş Partisi'nindir. Çünkü kan üzerine kurmuşlardır iktidarlarını...

Böyle bir dünya da tarafsızlık mümkün değildir. Vergiler bir sortidir, orada. Bir bombadır Lice'de, Dersim'de... 

Ya öldüreceğiz mazlumları, en büyük değer olan 'vatan-millet ve sakarya' adına ya da mazlumluğu seçip insanlar ölmesin diye savaşacağız... 

Biz Canşenliği Oyuncuları, bu kadar kan ve gözyaşını, ölümü göremeyecek kadar aptal değiliz ve bunları görüp de müdahale etmeyecek kadar hainde olamayız. 

Biz bu oyunda tarafız. Tarafımız Fırat'ın öte yanında "Kerbela" 
çölünün ortasında susuz aç bihak kalan mazlumların yanıdır.



HÜR

Canşenliği'nin yeni çalışması. Yeni olduğu kadar da özgün. Türü bir tragedya, korosuyla, dans ve ezgileriyle ve bir trajik kahramanıyla... 

Episodik yapısı, dramatik gelişimi bütünlüğü ve en önemlisi belki de, herkes tarafından bilinen gerçekliği (mitosu) ele alıp, kendi yorumunu yapan bir oyun... 

Oyunda düzlemimiz 'Kerbela Vakası'dır. Dikey düzlem ise Hür'ün seçimidir. Bu oyun 'Hür'ün tragedyasıdır. Onuru seçip, ölüme gidiyor ve ölümsüzleşiyor. Oyunda "Habil ile Kabil'in Öyküsü oyun içinde oyun olarak sunuluyor, Hür'ün taraf olması için. Bu öykü, yazgıyı bellemesi, tarihi kabul edip seçim yapması için anlatılıyor. Oyun'da Kerbeladakiler Habil ile Kabil'i oynuyorlar ve Hür'e Kabil'i oynatıyorlar. Bellek oluştururken, ilk kardeş kanının hikayesinde, boşluk ya da tarafsızlığın insanı Kabil'leştirdiğini gösteriyorlar.



CANŞENLİĞİ OYUNCULARI

Tülay Yongacı

Cüneyt Sezer

Aynur Gülmez

Müjdat Albak

Ali Naki

Sevilay Özdemir

Hicran Çalı

Haldun Açıksözlü




Ankara 1994


6 Eylül 2013 Cuma

HİKAYE-İ MUHABBET

 MERHABA! MERHABA! 


HOŞ GELDİNİZ! SEFA GETİRDİNİZ

Güllü Agop'un torunu Agop'un terzihanesinde buluştuk bu oyunda.
Her çeşit insanın geldiği bu dükkan, adeta bir mozaiktir. Tıpkı Anadolu gibi. Müdavim Mürşit Efendi bıkmaz tükenmez bir Agop hayranıdır. Kürt çaycı Onbirnumara bir bahaneyle girdi mi, çıkmak istemez. Laz Osman bir hacı adayıdır ama gayrimüslim de olsa Agop efendiye saygı duymaktadır.
Bir Aktris gelir atölyeye, parasızlıktan tiyatro yapamadığını söyler...
Ve hikayeler anlatmaya başlar Agop Efendi.

Birinci Hikaye: GANYAN MURTAZA
Karayollarından emeklidir Ganyan Murtaza ve varını yoğunu beygirlere yatırmaktadır. Af edersiniz at yarışlarına demek istemiştik. Sonunda beklediği gün gelir Ganyan Murtaza'nın. Büyük ikramiye...


İkinci Hikaye: RAHAT EDERSİN
Amerikalı George İspanya'ya tatile gider ve sepetçi Sanhco ile karşılaşır. Bir sepeti müthiş pazarlık sonucu alan George, tatilini boş geçirmek istemez. Sanhco'ya büyük bir iş teklifinde bulunur. Reddedilemez bir tekliftir bu George için. Ancak Sanhco bir Akdenizlidir.


Üçüncü Hikaye: HAMAL MEHMET'İN ADALET VE HAK ANLAYIŞI
(Onbirnumara'nın Dünyaya gelişi)
Abla'nın asansörü sürekli bozulmaktadır. Evi yedinci katta olduğu için çıkamaz o yokuşu tek başına, Mehmet'ten yardım ister her seferinde...
Evine kadar sırtında taşıdığı Abla'nın istekleri bitmez... Ama ne yapsın parayı almak için katlanır her şeye... İşte bu yüzden çok çocukludur Diyarbakırlı Mehmet... Niye diye sormayın, adalet ve hak anlayışı... Anlamadınız mı? Eh pes yani...
Laz Osman, Onbirnumara ve Meryem; bir şeyler oluyor ama tam bilemiyoruz. Eee neyse, 10 dakika ara...

Dördüncü Hikaye: AÇLARIN ÇIĞLIĞI! DUYANA...
Anadolu insanı açtır; açık havaya, adam gibi yaşamaya, ekmeğe, özgürlüğe, kardeşliğe...
Sonuçta açtır aç olmasına ama, onu duyan kim. Bir elinde ayna bir elinde cımbız umurunda mı Anadolu, sayın Aktris'in...

Beşinci Hikaye: AKTÖRÜN SONU
Bir aktör nerede ölmeli, 6-7 Eylül olaylarını bir de tiyatrocuların gözünden görelim ya da çocukların gözünden... Agop nereye kaçsın, çocuktur ve bütün çocuklar gibi savaşta çaresizdir... Laz Osman, Kürt Onbirnumara, Ermeni Agop, Türk Mürşit Efendi ve diğerleri kardeştir Anadolu da ama hala kardeş midir? Ya da kardeş kalabilecekler midir?

Dördüncü Hikaye: AÇLARIN ÇIĞLIĞI! DUYANA...
Anadolu insanı açtır; açık havaya, adam gibi yaşamaya, ekmeğe, özgürlüğe, kardeşliğe...
Sonuçta açtır aç olmasına ama, onu duyan kim. Bir elinde ayna bir elinde cımbız umurunda mı Anadolu, sayın Aktris'in...

Beşinci Hikaye: AKTÖRÜN SONU
Bir aktör nerede ölmeli, 6-7 Eylül olaylarını bir de tiyatrocuların gözünden görelim ya da çocukların gözünden... Agop nereye kaçsın, çocuktur ve bütün çocuklar gibi savaşta çaresizdir... Laz Osman, Kürt Onbirnumara, Ermeni Agop, Türk Mürşit Efendi ve diğerleri kardeştir Anadolu da ama hala kardeş midir? Ya da kardeş kalabilecekler midir? 


AGOP: Haldun AÇIKSÖZLÜ

MÜRŞİT EFENDİ: Ömer ULAŞ
AKTRİS: Nermin YILMAZ
ONBİRNUMARA: Sebla HARNUBOĞLU
LAZ OSMAN: Yılmaz ANGAY 


"Bütün korkaklar, korkularının üstüne yürüdüklerinde
insanlığın en yürekli insanları olurlar."
 Yaşar KEMAL


 

YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!


Bu topraklarda bu sözü söylediği için insanlar tutuklandı, yargılandı ve cezaevlerinde süründü. Ama şimdi öyle mi? Televizyonlar, gazetelerin köşeleri; kardeşlikten, etnik ayrımcılığın yanlışlığından, çok kültürlülüğün zenginlik olduğundan bahsedenlerle dolu... Hatta Anadolu halklarının zaten kardeş olduğundan da... İyi de beyler ve bayanlar köyler
yakılırken, kentler yağmalanırken, kin ve nefret tohumları insanların içine serpilirken neredeydiniz. İttihat-terakki ve katil Enver Paşadan beri Anadolu da köyler boşaltılıyor ve sürgüne gönderiliyor. Her mahalleden bir zengin çıkaracağız diye iktidara gelenler, bir avuç kalmış gayrimüslimin malını yağmalatarak bunu sağlıyor...
Anadolu aydını, bu tarihiyle hesaplaşmalıdır. Halklar arasında körüklenen savaşın bedelini yine halklar ödemiştir ama hesabı verecek olanlar iktidarı elinde bulunduranlar.
Oyunumuzda; geleneksel kaynakları, tiyatronun doğaçlama ve özgür yaratım imkanlarını kullandık. Gülmenin sağladığı uzak açıyı, akılcı bakışı, her şeye rağmen yaşanılır bir dünya özlemimizle yoğurduk. Dansı, müziği, plastiği oyunun gerekleri için var ettik. Geleneksel ve modern olan her şeyden yararlandık. Çünkü biz bugünün tiyatrosunu Anadolu insanıyla yeniden yeşertmeye çalışıyoruz. Kompleksiz, özenti olmayan sadece ve sadece kendi olan yani buram buram Anadolu kokan... Yani ilkel... Yani insan... Yani siz...


 

Haldun AÇIKSÖZLÜ

Genel Sanat Yönetmeni


 






27 Mart 2013 Çarşamba

dünya da bir ilk canşenliği'nden çocuklara hediye....

dünya tiyatrolar gününde çocuklara ve her daim çocuk kalanlara tiyatrolu masallar...



Canşenliği Oyuncuları kurucularından Haldun Açıksözlü'nün ilk iki kitabı Rıfat Batur'un yaptığı resimleriyle basıldı...ı
"OYUN BAHÇESİ" serisinin ilki; "HAYATA HAZIRLANIYORUZ"  ve ikincisi "BİRLİKTE ÖĞRENİYORUZ" kitapçılar da...

"Ben yaptım oldu!

Tiyatro ve sanat edimi biraz da budur; ben yaptım oldu!
Tiyatro hayatın, gerçeğin bir ve aynısı olmak zorunda değildir. Hatta olmasa daha doğrudur.
Daha çok tiyatro ve daha çok hayat için bu çalışmamızı sizlere sunuyoruz.
25 yıllık birikimin sonucu olan bu seri birinci kitabıyla sizlere sunuluyor.
Altı kitap olarak düşündüğümüz bu çalışma tiyatronun yapılabilmesi ve yayılabilmesi adına bir çabadır.
Çocuklarımız geleceği kurarken en çok tiyatrodan yararlanacaktır.
Tiyatro hayata bir prizma sunar, gerçeğin değil hakikatin peşindedir.
Hülyalarımızın, düşle­rimizin hayata dokunuşudur. Bu anlamıyla daha çok tiyatro daha çok hayat diyoruz.
Bu çalışma yirmi yılı dolduran Canşenliği Oyuncuları’nın birikimi, emeği ve 
ürettik­leriyle renklenmiştir.
Biz yirmi yıl boyunca kendi bildiğimiz tiyatroyu yaptık ve oldu. Şimdi sıra sizde, siz de yapın ve olsun.
Daha çok tiyatro, daha çok paylaşım…

Nice nice tiyatrolu günlere..."















“Bizim Ezop Masalları” 
İlk Dört Kitap ve Sekiz Masal Bir Kitapta Tiyatro DVD'leriyle O2 Yayınlarından Çıktı!

Haldun Açıksözlü’nün yeniden yorumlayarak kaleme aldığı Ezop masalları Rıfat Batur’un resimleri eşliğinde kitaplaştırıldı.

Ülkemizde bir ilk olan masalların DVD formatında çocuklara hediyesi de Canşenliği Oyuncuları tarafından hazırlandı.

Çocuklarımıza farklı ve yeni bir pencere olan bu masallara ulaşmak için iletişime geçebilirsiniz.






 “TİYATRO TADINDA MASALLAR




 “Masalsız kalmasın çocuklar!”

Çağımız ­görsel bir çağ. Artık eğitim ve öğretim mutlaka görsel malzemelerle beslenmek zorundadır.
Bizler bu bilinçle siz çocukların her an ulaşabilecekleri bir ürün hazırladık.
Klasik masalları yeniden yorumladık, resimledik ve tiyatro sıcaklığında TV formatında sizlere sunuyoruz.
Yıllardır tiyatro birikimlerimizle yakaladığımız empatiyi farklı bir ürünle sunmak ve paylaşmak istedik. Sizler için yaptığımız bu çalışmalar özgün ve kendi alanında bir ilktir.
Bu ürünler, ülkemizin kültürel değerlerini de kalıcılaştıracaktır.
Masallarla nesilden nesile aktarılan insanlık birikimini, kültürünü, şimdi çağdaş araçlarla ve yeni yorumlarıyla sizlere ulaştırmaktayız.
Hazırladığımız bu masallar “resimli kitap” ve “tiyatro DVD” hediyesiyle evlerinize konuk oluyor.
Bizim Ezop Masalları serimiz 12 ayrı masaldan oluşmaktadır. Diğer masal serilerimizde buluşmak üzere…
Masalların tiyatro olarak TV’ye aktarılmasını sağlayan Canşenliği Oyuncuları’na, Kuzey Film’e ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Biricik olan bütün çocuklar gibi biricik kızım Arev Nehir’e…

Haldun Açıksözlü”
 
Çiftçi, Oğlu ve Eşekleri
Tavşan ile Kablumbağa
Yüklü Eşek ile At
Kurt ile Tilki


21 Mart 2013 Perşembe

8 Ocak 1991'de yayınlanan çıkış bildirgemiz...




12 Eylül felsefesi devam ediyor...

24 Ocak kararları ile liberal anlayışın yer­leştirilmesi ancak gelenekten gelen askeri zor ile gerçekleştirildi. Kapitalizmin tekelci aşamaya doğru gire­bilmesi, resmi terörün uygulanması ve kitle iletişim araçlarının kullanılmasına bağlıydı. Bu; işçinin üretimine yabancılaşmasını, emeğinin değersizleştirmesini getirdi. İnsan ilişkilerinin çözülmesi, bireyin parçalanması kaçınılmazdı.

Bu düzen içinde sadece çalışmak ve tüket­mek durumunda kalan kişi, gösterilen hedefe gergedan­lar gibi koşmaktadır.

Hayvansal olan bu yaşamda kültür ve sanatın yeri yoktur. Doyma, barınma ve üreme ihtiyaçları karşılanan bu hayvan, onu var eden insani mirastan koparılmış, yalıtılmış, ayrılmış ve soyutlanmıştı.

İşte bu anda, TİYATRO BİR ASALAKTIR!

Genç insanların amatör coşku ve enerjilerini kendi bedenlerini tatmin için kullananlar,

Eğitim kurumlarını aile çiftliklerine çevi­renler,

Etkisini yitirmiş öğretilerini kopmasını önlemek için konserve edilmiş tek tip sanatçı yetiştiren kurumlar,

Tiyatro yapmanın ve para kazanmanın en kolay yolunu çocukların bozulmamış dünyasında bulu verenler,

Reklamlarına çocukları ve tiyatroyu alet edenler,

Tiyatroya bir tablo gibi bakarak, onun insan­la ilişkisini kavramayan ve sanatlarına buna göre paha biçenler,

Amerikan esprileri, Roma tipi bayağılık ve cinsellikle piyasada tutunmaya çalışanlar,

Yabancı hayranlığı peşine takılıp kimliksiz­liğe sürüklenenler,

Karanlık, kutu gibi salonlarda, seyircilerine güneşin aydınlığı yerine spotların sahne ışığını yansıtanlar,

Yüksek prodüksiyon masraflarıyla, yüksek bilet fiyatlarıyla tiyatrolarını yine elit bir tabakanın hiz­metine sunanlar,

Geçmişlerine yaslanıp bugün yaptıklarıyla geniş halk kitlesine ulaşma kaygısı duymayanlar,

Büyük misyonlar yüklenip film setleri ve seslendirme stüdyolarından çıkmayanlar,

Var olan başkaldırı coşkusunu anlık duygu­lanımlara ve kaba gürültülere sığdırmaya çalışanlar,

Tiyatroyla karşılaşmamış insanların dola­ysız yaklaşımlarını üç beş kuruş uğruna katleden çadır tiyatrosu artığı gezginler,

Ve kendine ekinsel bir hava verip hiçbir ekinsel düşüncesi olmayanlar,

İşte bu anda, TİYATRO BİR ASALAKTI!

Oysa tiyatro türkü, halay, düğün, şenlik gibi değiştirici özellikleri olan ve insanıyla omuz omuza yürüyen bir gereksinimdir.

Öyleyse YAŞAYAN TİYATRO bugün nere­de?

………………………………………………

Öyle kolay sanma sen bu işi kardeşim

Hemen kalkışma tellerden şarkılar döktürmeye,

Sazı eline bir kere almaya göresin,

Bir görev yüklendi demektir, bilesin

Çok ağır bir görev ve belalı...

………………………………………

Ey şairler, gireceksiniz halkla kol kola,

Alevlerin, fırtınaların içinden geçeceksiniz,

Hiç durmadan yürüyeceksiniz, ama hiç durmadan.

Alçaktır halkın bayrağına elinden düşüren de

Şurada, geride bir kenarda gizli gizli

Bir parçacık dinleneyim diyen de alçak!

PETÖFİ ŞANDOR


Burjuva mülkiyet hukuka dayanarak bir yıllık artı değerimizin getirdiği kazanımları, "tek adam tiyatrosu" anlayışıyla kendine mal eden bu kazanımları yanlış yönlendiren Faruk Güvenç'i ANKARA EKİN TİYATRO­SU ile baş başa bıraktık.


HALDUN AÇIKSÖZLÜ

MÜJDAT ALBAK

GAMZE DEMİRBİLEK

TÜLAY YORGANCI

MURAT YILANCI

BORA BALCI

1991 den 2013'e "NEWROZ PİROZ BE!"


NEWROZ

Dağlara... Ateşe...

21 Mart 1990'da -Newroz Günü- Diyarbakır'da bir kız kendini yaktı.

Kürt halkı üzerindeki baskıları protesto ediyor.

"Newroz ateşi çalıçırpı ile değil, insan ateşi ile daha bir gür, daha bir güzel yanar."

Zekiye Alkan'ın incecik bedeninden bir bu kaldı geriye.

Bir de, "Ben bu işi bilerek ve isteyerek yaptım. Bu benim devlete ve düzene karşı tepkimdir."

Başkaldıran insanı selamlıyoruz Zekiye'de!...

Az ötede, diğer yanımızda da bir "halk" başkaldırıyor tarihin tozlu sayfalarına, kaderine, zulme... Başkaldırıyor, yüzyılların değişmeyen gerçeğine; ölüme.

Osiris'den bu yana ölüp ölüp - dinliyor insanlar. Yaşamın üreticileri, yaşamı taşıyanlar.

Bir halk artık ölümlerini, düğüne çevirerek yaşıyor, varlığını haykırıyor.

Selamlıyoruz...

Yüzyılların mirasıdır bize tiyatro, tıpkı yaşam gibi...

Ritüellerde paylaştı insanlar topluca ürettiklerini. Yeniden ürettiler birlikteliğin coşkusunu. Ritüellerde tazelendi toplumsal bellek, aktardılar deneyimlerini. Yeniden yön verdiler tarihsel sürece ritüellerde.

Bugün yaşam, başkaldırıdan ibaret, bir halk için. Başkaldırı ve ölümden ibaret...

Bugün ritüel budur. Birlikte yaşayabileceğimiz tek ritüel bu.

Tiyatro bir ritüel canlandırabilir yeniden.

İşte siz ve biz varız şu anda.

Selamlıyoruz...

Mart 1991

 


14 Mart 2013 Perşembe

Laz Marks Berlin'de


laz marks emice maçlarına devam ediyor HALA!


Laz Marks Berlin'de 


“İşçilerin, ezilenlerin kurtuluşu sosyalizmde!” şiarıyla yola çıkan ve üç yılı aşkın süredir sahalarda kalan Laz Marks Emice 300 maçı tamamlamış olarak 16 Mart da Berlin'de sahaya çıkıyor...

Yenilerek sahalarda kalan Laz Marks Emice;
"Bacular uşaklar, biliyorum bu cünlerde marksist olmak, komünist olmak zor bir iştir. Niceliğimiz yoktur yan çok kalabaluk değiliz, hamsiler cibi azalduk ama niteliğumuz bakidir.
Son zamanlarda plaza kadavralarının deduğu gibi sınıf mücadelesi bitmemuştur, farklı araçlarunla devam edeyi. Gittikçe maçlarumuzun azalmasu, sahlarun bize engellenmesi ha bu endüstriyel futbolun, şikeci düzenin sonucudur.
Diyeceksunus ki; emice yıllarun gazetecileri kendilerine köşe bucak bulamayi, tayipgillere karşu olan herkes nefes bile alamayi, sen sesunu çok çıkarma bir kaç yerden de olsa sözünü duyurabiliyorsun... Doğru olabilirsunuz ama haklu deyulsunuz... Kimi solcu olduğunu söyleyen tv kanaları bile bana tahammül edemiyiler, sahalaru bana kapatayiler ama liboşlara sonuna kadar açayiler. Bu engeller dostların gülleri yıldıramaz bizu…
Buradan bir çez daha tekrar edeyrum çi, ha bu dünya, komünist bir dünya olana kadar maçlara devam edeceğum.
Komünizmin hayaleti dolaşmaya devam edecek...”

Diye işçilere, ezilenlere tüm dünya halklarına seslendi…

Halkların yoldaşlığı ve barış için; daha çok komünizm, daha çok sınıf mücadelesi gerekliliğiyle sahalarda kalmaya devam edeceğiz.

CANŞENLİĞİ OYUNCULARI
14 Mart 2013-03-14

13 Mart 2013 Çarşamba

ayşe'nin hikayesi/forum tiyatro


8 mart 2013 tarihinde Ataşehir Belediyesi ile birlikte Novada Nikah salonunda 650 kadının katılımıyla etkinliğimizi gerçekleştirdik.
Kadın olmak, ülkemizde ve dünyada nasıl bir şey diye sunduğumuz Forum Tiyatro da sonuç olarak kadınlar, önce kadın değişmelidir, kararına vardılar.
Kadınların yoğun katkıları ve tartışmalarıyala birde hükümete mesaj verildi; "madem üç çocuk beş çocuk yapın diyerek, kadını ev işçisi yani ev kadını yapıyorsun, o zaman onun sigorasınıda yapacaksın primini de ödeyeceksin..."
Liderimiz Haldun Açıksözlü; ben başbakan olursam söz veriyorum bu istediklerinizi yapacağım, dedi. Seyirci bu sözlere çok güldü ama biz neden bu kadar güldüklerine bir anlam veremedik.
Altı oyuncu ve bir liderle gerçekleştirdiğimiz forum tiyatromuz da, ona yakın kadın sahneye çıkıp rol yaptı ve yüzlerce kadın düşüncelerini bizimle paylaştı.
Bir şeylerin değişmesini istiyorsak önce işe kendimizden başlamalıyız kararını aldık...









Yeni forum tiyatrolarda birlikte olmak üzere...

KADININ KURTULUŞU KENDİ ESERİ OLACAKTIR!