Merhaba!
Hep merhaba
dedik: Ankara gecekondularına, sokaklarına, Sarayköy halkına, Seydişehir
Aleminyum fabrikası işçilerine, İzmir grevi yürüyüşçülerine...
Şimdi de
sizlere merhaba!
Evet... Biz
bir avuç tiyatro emekçisi coşkularımız, enerjimiz ve dertlerimizle iki yıl önce
düştük yollara.
Var olan
tiyatrolar gibi seyircimizi ayağımıza bekleyecek kadar ne zamanımız vardı nede
sabrımız.
Ocak 1991 de
demiştik ki "tiyatro bir asalaktır." Seyircilerini bilet koçanı olarak
gören, gitgide yaratıdan ve en önemlisi izleyeninden özünden kopan her tiyatro
bir asalaktır.
Oysa tiyatro
yaşam kadar gerçek ve soluklu, düşlerimiz kadar da bizim olmalıydı. Kuru
sözlere kulak asmadık. Her durumun, olayın, derdin farklı anlatım biçimleri
vardı bize göre. Dans, hareket, kuklalar, kumaşlar ve kendi bedenimiz, tiyatro
biçimimizi oluşturdu.
Alanlar,
sokaklar, mahalle araları tiyatro mekanımız oldu. İki yıl gibi bir sürede on
iki oyun ürettik. Her oyun kendine ve yerine özel oldu. Her oyun için önce
insanları dinledik, sonra araştırdık. Kendi sözümüzü, derdimizi belirledik.
Böylece ortaya çıkan özel oyunlarla seyircilerimizle daha çok devindik, daha
çok kucaklaştık. Artık diyoruz, artık biz tiyatromuzu «asalak» olmaktan kurtardık.
Şimdi
sokakta, alanlarda oynadığımız gösterilerimizi derledik ve "İsyan
Provaları" adı altında oynuyoruz. Her biri sokaklarda insanıyla omuz omuza
hayat bulmuş bu oyunları yeniden üretebilmek ve soluklandırabilmek için
yürekten bir merhaba sesimize bir merhaba deyin!
SEYDİŞEHİR
Canşenliği Oyuncuları varoluş nedenlerinden biri olarak
belirlediği işçi oyunlarının ilk örneğidir Seydişehir. Oyunumuz 4 Ağustos
1991'de Seydişehir Ekonomik Kalkınma ve Kültür Bayramına davet edilmemiz
nedeniyle hazırlandı. Bütün oyunlarımızda olduğu gibi nesnelliği yakalamamız ve
bu noktadan yola çıkarak da oyunumuzu hazırlamamız temel çalışma
yöntemlerimizden biridir. Seydişehir Fab-rikasındaki çalışma koşullarını,
üretimin işleyişini, yaşadıkları grevleri, baskıları, sevinçleri oyunumuzu
hazırlamadan önce gittik, gördük, yaşadık, dinledik. Elde ettiğimiz malzemeyle
birlikte işçi sınıfının ortak sorunlarından temel olarak, oyunumuzu biçimledik.
Seydişehir'de binbeşyüz kişiyle beraber oynadığımız oyun 70
dakika sürdü. Fabrikanın kurulması ile harcanan emek, buna karşılık emeğin
değersizleştirilmesi ve ödenen bedelin gösterilmesiyle başladı oyunumuz. On iki
Eylül sonrası yaşanan sendikasızlaştırmayı ve sendikacıların burjuvazi ile
yaptığı işbirliğini yansıladık. Buna karşılık sınıf sendikacılığını sergileyen
bölümle devam ettik oyunumuza, işçi sınıfının, üretimden gelen gücünü fark
etmedikçe ve bu gücü kullanmadıkça; emeğin karşılığını alamayacağını paylaştık
oyunun sonunda.
GECEKONDU
Gecekondu
oyunu Canşenliği'nin ilkesel ve sürece müdahale olarak seçtiği ilk üretimdir.
Mart 91fden, Ağustos 91!e kadar süren araştırma ve provalardan sonra oyun
oluşturulmuştur. Pilot bölge olarak seçtiğimiz Keçiören ilçesi gecekondu
mahallelerinin sosyo ekonomik araştırması ve bizim ora insanı ile paylaşmak
istediklerimizin çatışması teatral malzememizi oluşturdu. Ora insanı ile
yapılan sohbetler, geliştirilen insani ilişkinin amacı ve ortak bir oyun
yaratmaktı. Bu oyunumuz katılımcı tiyatro olarak yeni bir oluşumdur. Oyunun
bugünkü hali, 24 Ağustos 1991fdeki ilk sergilenişinden 15 Eylül 1992'deki son
sergilenişine kadar değişerek gelişti ve biçimlendi.
Gecekondu
oyunu bugün üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm; göçerlerin köylerinden
kalkıp kente gelme zorunlulukları, gelişleri ve varoşlarda büyük mücadelelerden
sonra yerleşmelerini anlatmaktadır, ikinci bölüm; egemen yoz kültürün
gecekondulunun oluşturduğu kültürel zenginliği parçalayıp bireyci kapitalizmin
yozluğunu anlatmakta ve televizyon .çılgınlığını göstermektedir. Üçüncü bölüm;
gecekonduların olması sorunludur önermesi, kapitalizmdeki eşitsiz gelişmenin
bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Atakuleler, gecekondular sayesinde
büyümekte ve iktidarın hanedanları oluşmaktadır.
Oyunun son sözü birlik olmanın zorundalığı ve kurtuluşun ancak buna bağlı olduğudur.
NEWROZ
Dağlara... Ateşe...
21 Mart 1990'da -Newroz Günü- Diyarbakır'da bir kız kendini
yaktı.
Kürt halkı üzerindeki baskıları protesto ediyor.
"Newroz ateşi çalıçırpı ile değil, insan ateşi ile daha bir
gür, daha bir güzel yanar."
Z. Alkan'ın incecik bedeninden bir bu kaldı geriye.
Bir de, "Ben bu işi bilerek ve isteyerek yaptım. Bu benim
devlete ve düzene karşı tepkimdir."
Başkaldıran insanı selamlıyoruz Zekiye'de!...
Az ötede, diğer yanımızda da bir "halk" başkaldırıyor
tarihin tozlu sayfalarına, kaderine, zulme... Başkaldırıyor, yüzyılların
değişmeyen gerçeğine; ölüme.
Osiris'den bu yana ölüp ölüp - dinliyor insanlar. Yaşamın
üreticileri, yaşamı taşıyanlar.
Bir halk artık ölümlerini, düğüne çevirerek yaşıyor, varlığını
haykırıyor.
Selamlıyoruz....
Yüzyılların mirasıdır bize tiyatro, tıpkı yaşam gibi...
Ritüellerde paylaştı insanlar topluca ürettiklerini. Yeniden
ürettiler birlikteliğin coşkusunu. Ritüellerde tazelendi toplumsal bellek,
aktardılar deneyimlerini. Yeniden yön verdiler tarihsel sürece ritüellerde.
Bugün yaşam, başkaldırıdan ibaret, bir halk için. Başkaldırı ve
ölümden ibaret...
Bugün ritüel budur. Birlikte yaşayabileceğimiz tek ritüel bu.
Tiyatro bir ritüel canlandırabilir yeniden.
İşte siz ve biz varız şu anda.
Selamlıyoruz...
UMUT
İnsanlık,
göğe çevirse de yüzünü, yine sömürü var, yine işkence var, yine ırk ve cinsiyet
ayrımı var, yine kıyım var yaşlı dünyamızda.
Öyleyse ne
anlamı var ayaklar altında ezilenlere rağmen yıldızlara tırmanmanın. Umut
nerede?
Nazım'ın
"Umut" adlı şiirinden yola çıktık. Yöreye özgü oyunlardan farklı
olarak, ilk kez bir metin kullandık.
Şiirin
gözünden baktık geçmişe, binlerce yıllık insanlık tarihinde ezen ve ezilenleri
gördük. Nasıl gelindi bu güne, bunu da "kule" ile somutlayarak
ekledik. Oyunu yeniden kurarak şiiri aştık.
Nazım,
şiirde yaşadığı günlerdeki çelişkiyi somutluyordu. 1958'lerin dünyasından
bugüne çok az şey değişmiş ezilenler adına. Yine zenciler öldürülüyor, yine
ihbarcılık revaçta, değişen oranlar ve biçimler. 58'leri anlatırken bazen
bugüne getirdik, anıştırmalar yaptık...
Umut'da
anlatılan herşeyi biliyorsunuz kuşkusuz.
Bilgi ile
yaşantı arasında fark nedir. Ağlayanların olduğunu biliriz de, yanımızda biri
ağlasa elimizi uzatmayız ona. Umut, bilinenleri yaşantı tadında sunuyor size.
Ezilenle birlik olmanız amacımız. Umudun eyleme dönüşmesini, umutsuzluğun
eyleme dönüşmesini istiyoruz.
Sahnelemede
gerçeğe benzemeyen anlatımlar kullanıyoruz. Bu sahnelerde gerçek yaşamın gerçek
tadını bulacaksınız yine de. Düşlerin bizi irkilmesi gibi. Düşlerdeki gerçek
tadı gibi.
Oyunda
kapkara bir fon var. Sadece boşluğu çevreliyor.
Ne büyük
dekorlar göz alıcı, ne eşyalar var gözdoldurucu. Sadece boşluk ve insan
dolaysız ilişki.
Salonun
boşluğunda siz, biz, müzik aletleri ve sahne eşyaları var sadece. Size
vereceğimiz yoğun bir yaşantı 50 dakika boyunca...
CANŞENLİĞİ OYUNCULARI
3 Ocak 91 –
“Ekin Bağbozumundan Canşenliğine” Bildiri.
Var olan tiyatroların karşısındayız.
Şubat 91 -
"Yaşayan Tiyatro" paneli
Yaşayan Tiyatro düşüncesini oluşturma, yaygınlaştırma amaçlı.
Mart 91 –
Newroz 22 dakikalık bir sunu. İlk oyun.
Mayıs 91 –
"Her Şey Dilince Güldü" çocuk oyunu.
Mayıs 91 -
Sarayköy’de "Sarayköy" adlı oyun oynandı.
5 Ağustos 91 -
Seydişehir'de Seydişehir'i anlatan "Seydişehir" isimli
oyun alanda 1500 kişiye seslendi.
24 Ağustos 91 -
"Gecekondu" pilot bölge seçilen Keçiören ilçesinin
gecekondularında Eylül ayına kadar oynandı.
7 Eylül 91 -
Tursan-Mersin işçileriyle dayanışma oyunu.
29 Eylül 91 -
"Seçim Oyunu" Seydişehir, Kayseri ve Bolu'da oynandı.
Şubat 92 -
İzmir yürüyüşçülerine Ümitköy ve Polatlı'da iki oyun oynandı.
Mart 92 –
"Dağlara!...Ateşe!..."
Mayıs 92 –
Büyükşehir Belediye grevinde işçiler için nasıl grev sorusuna
cevap arayan bir oyun.
Ağustos 92
"Umut" Nazım Hikmet'in şiirinden çıkan 50 dakikalık
bir oyun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder