İÇİNDEKİLER I-Eğitimde
Oyunun Rolü a)Eğitim
Nedir? b)Eğitimde
Drama II-Ismayıl
Hakkı Baltacıoğlu a)Hayatı b)Eserleri c)Eğitim
Hakkında Düşünceleri d)Tiyatro
Kuramları III-Agusto
Boal a)Hayatı b)Eserleri c)Kuramsal
Çalışmaları IV-Canşenliği
Oyuncuları a)Tarihi b)Uygulamalar 1-8 Mart
1998: “Çalışan Kadının Özgürleşmesi” Harb-İş Sendikası-Yalova Eğitim ve
Dinlenme Tesisleri 2- Ağustos
1998: “Altıncıların Sonu” Çamköy Meydanı/ Bergama 3- 6-7 Eylül 2000: “Ne Yapsın Ahmet”
Yeşilpınar/ Antakya 4- 15
Ağustos 2000: “Ali’den Mektup Var” Hacıbektaş Halkevi/Hacıbektaş 5- 18 Mart 2004: “Her Yaşın Güzelliğinde…” Balgat Yaşlılar Evi/Ankara 6- İstanbul
Çalışmaları; 7-8 Mart
2010: “Aile
İçi Şiddet-Kuşak Çatışması- Ev Kadınının Ekonomiye Katkısı Nedir?” Ataşehir
Belediyesi Dünya Kadınlar Günü Etkinliği 8-10 ağustos
2012: Baltacıoğlu’dan Boal’e Anadolu’da Forum Tiyatro-“İnançlara Saygı
Göstererek Bir Arada Yaşayabiliriz…” 5. İlerici Gençlik Yaz Kampı 9-Örgütlenme
Uygulamaları; Eğitimsen ve Büro Emekçileri Sendikası 10-8 Mart
2013“Kadın Olmak-Ayşe’nin Hikayesi” Ataşehir Belediyesi Dünya Kadınlar Günü Etkinliği 11-Nisan-Mayıs 1998; Eğitimde Bir Uygulama/Ankara
Kaç gencin
uyuşturucuya başlamasına sebep oldunuz?
Kaç kimlik
kartınız, kartvizitiniz var? mevkinizi, yerinizi kaç insana basarak sağladınız?
Girdiğiniz iş yeri ve okul için kaç insanı ekarte ettiniz?
Bu toplumda
var olanlardan kendinizi sorumlu hissediyor musunuz?
Bu toplumda
nasıl var oldunuz.?
Köleci
kapitalist sistemde var olmak ezmekten geçer. Siz kaç kişiyi ezdiniz?
Düşünün
çocukluğunuzdan bugüne kaç kişiyi yok ettiniz?
Paco, Tonho
kaybolan iki insan. Yok saymak öldürmek, yok etmek, bu sistemin zorunluluğudur.
Siz hiç
sıkışmış sıkıştırılmış insanlara yardım ettiniz mi? Kimlerin dostu vardır?
Dayanışma birlik nedir? Sınıf dayanışması sadece işi olanlar için mi vardır? Ya
sokaklarda yaşayanlar. Ya işsiz, sigortasız sendikasızlar işçi sınıfının bir
parçası değil midir? İşi olanlar olmayanları yok mu edecekler?
Bu oyun
bize, "ötekilerin" hayatına bir pencere tutmaktadır.
Brezilyalı
P. Marcos'un yazdığı oyunda binler, toplumsal şiddetin, baskının varolma
kargasının iki insan arasında nasıl göründüğünü anlatmaya ya da göstermeye
çalıştık. Sizler evlerde sıcak yuvalarınızda yaşarken sokaktakileri.
dışlanmışları yani ötekileri hiç düşündünüz mü?
Soruyoruz
sizlere kaç kişi öldürdünüz? Kaçınız Tonho oldunuz ve Paco'ları yok ettiniz.
İşsiz kalırsan diye düşünürken, bugün dünya da kaç insanın İŞSİZ olduğunu, kaç
insanın sigortasız re sendikasız olduğunu düşündünüz.
Brezilya'da
pazar yerinde hamallık yapan Tonho ve Paco, bu toplumda sizin gibi bizler gibi
var olmaya çalışıyorlar ve her var oluşun yolunun şiddetten geçtiğini
öğreniyorlar ve öğretiyorlar.
Toplumsal
şiddetin bir hezeyana dönüştüğü günümüzde, şiddete ve şiddetin hedeflerine bir
çığlık oyunumuz.
Proleteryanın;
işsizler, sendikasız ve sigortasızlar içinde sınıf olduğu bilinciyle hazırladık
oyunumuzu.
YAZAR
Plino MARCOS
1935 yılında
Saopaulo, Brezilya'da doğdu. Oyuncu ve clown olarak başladığı meslekte ilk
oyunun 22 yaşında yazdı.
"A Barrela" isimli bu oyun sansür tarafından
yasaklanmıştı 1979 yılına kadar, Marcos Brezilya'da oyun yazarı ve oyuncu Clown
olarak yaşamını sürdürüyor.
ÇEVİRİ
Orhan GÜNER
1957'de
Ankara'da doğdu ve 70'li yıllarda çeşitli tiyatrolarda oyunculuk yaptı.
1982'de
Almanya'ya gitti. Orada Almanca ve Türkçe oyunlar yazdı, yönetti ve oynadı.
Nazım'ın "Sevdalı Bulut" çocuk oyunu uyarlaması yıllarca oynadı,
halen de oynamakta.
açlık çektim
açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir.
...
partimden
koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan
putların altında ezilmedim
...
yazılarım
otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde
Türkçemle yasak
...
Vatan
çiftliklerinizse,
kasalarınız
ve çek defterlerinizin içindeklerse vatan,
vatan, şose
boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğuk
it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa vatan
fabrikalarınızda
al kanımızı içmekse vatan,
vatan
tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan,
mızraklı ilmühalse, vatan polis copuysa
ödeneklerinizse
maaşlarınızsa vatan
vatan,
Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
Amerikan
donanmasıysa topuysa
vatan
kurtulmaksa kokuşmuş karanlığınızdan
ben vatan
hainiyim.
Yazın üç
sütun üstüne kapkara puntolarla:
Nazım Hikmet
vatan hainliğine devam ediyor hala
Nazım HİKMET
RAN
Bu dizeler "Otobiyografi" ve "Vatan Haini"
adlı şiirlerinden alınmıştır
"NESNELER GÖZLERİMİZİ KAMAŞTIRDIKÇA, İÇ DÜNYAMIZ
KARARMAKTA"
Canşenliği
Oyuncuları Nazım Hikmet'in şiirlerinden yola çıkarak geçtiğimiz yıllarda
oyunlar yapmıştı. Özellikle sokak oyunları çalışmalarımızda (Umut, Ta ta
tarih... gibi) onun dizelerinden, yararlanmıştık. "Yüzünü Yitiren
Şehir" adlı oyunumuz yine çok önemli şiirlerinden yararlanarak hazırlanmış
oyunlardır. Oyunun adı bile "Sesini Kaybeden Şehir"e öykünerek
"2 Temmuz Sivas Katliamı" düşünülerek hazırlanmıştı.
Geçmişte
yazılmış tiyatro metinleri oynanacaksa mutlaka günceleştirmeye ihtiyaç duyar
Nazım Hikmet oyunlarında "insanı" derinliğine yakalamıştır.
"inek"
Nazım Hikmet in son oyunlarından biridir. Oldukça ileri bir teknikle yazılmış
olan bu oyunda güçlü bir anlatım buluruz. Dışarıdan bakınca yalın gibi görünen
kişiler yaşamlarıyla derin anlamlar oluştururlar. Çevreleriyle benliklerinin
çatışması ve uyuşması onları değişmez sonlarına götürür.
"İnek"
adlı oyunu ele aldığımızda hem güncelleştirme çalışması, hem kurgusal
müdahaleler ettik. Böyle içimize sinen bir çalışma olmaya başladı. Evirdik
çevirdik ve sonra sanayi devrimini, metayı, aracı, amacı ve bütün bunların
ritmini yakalamaya çalıştık. Sonra sistemin içinde değerlerini yitiren,
kimliğini insanlığını kaybeden insanı gördük. Sonra oyunu yeniden harmanlamaya
başladık, bir baktık ki; şarkılı danslı söyleşmeli bir oyun çıktı ortaya...
Günümüzde
televizyon kanallarında hedefe ulaşmak için her şeylerini yitiren insanları çok
görüyoruz. Her şeyin mal, mülk ve gösterişte olduğunu düşünenlere bir tokat
olduğunu düşündüğümüz oyunumuzda; biz her şeye rağmen insanlık, emek, kardeşlik
ve özgürlük diyoruz...
"Yaşamak
bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman
gibi kardeşçesine... "
Aklımızı
yüreğimizi yitirmeden hem gülüp, hem eleştirelim soralım sorgulayalım diye
tiyatro. Yüzleşelim diye tiyatro...
Hayatın her döneminde ışıklı olmuştur Karanlık gibi görünen
sahneler bile ışıkla oynanır. Bu tartışmasız tiyatronun doğasıdır. Bu
yeryüzüne, hayata ışıklı bakabilmektir. Işık olan yerde çözüm vardır, gelecek
vardır.
Tiyatronun en önemli işlevi olan eğlence olgusu ışıklıdır.
Dolayısıyla, geleceğe doğru baktırmaktadır.
Biz seyircimizi daha adil, daha iyi bir dünyaya kanalize etmeyi,
onu bilinçlendirmeyi amaçlıyoruz. Dünyanın değişebilirliğini göstermek,
yeryüzünü seyircinin eleştirisine sunmak istiyoruz.
Uğraşımız toplumun sorunları adınadır. Yalnız, bir eserin
toplumcu niteliğini kazanabilmesi için toplum sorunlarını konu edinmesi yeterli
değildir. Hatta estetik değer açısından toplum sorunlarını konu edinip
edinmeme, hiç bir zaman güvenilir bir ölçü olamaz. Toplumculuk bir konu sorunu
değil, bakış açısı, yorum yöntemidir. Bir eserin toplumcu olabilmesi;
a) Bakış açısının toplumsal gerçeklik bakımından doğruluğuna ve
çağdaşlığına,
b) Bu bakış açısını sanat düzlemine aktaracak sanatçı
yeteneğine, öznel güce bağlıdır. Ne yeteneksiz toplumculuk, ne de dünya
görüşsüz sanat olabilir.
İçeriği ne kadar toplumsal ne kadar siyasal olursa olsun eğer
yazdığımız, söylediğimiz, sanat eseri olabilmek için gerekli estetik öğeleri
içinde toplayamamışsa, hiçbir işe yaramayacak demektir. Nasıl kılıç yapacak
demirci, önce demircilik zanaatını öğrenmek zorundaysa, toplumcu sanatçılıkta
öyle en azından kendi uzman sanatçılığını öğrenmek zorundadır. Kılıcın
kesebilmesi için önce kılıç olması gerek, sanatın etkili olabilmesi de önce
sanat olmasına bağlı.
TİYATRO YAŞIYOR
Tiyatronun temel kaynağı insan malzemesi insanı, insana, insanla
anlatıyor, insanın yerine konacak birşey "insan" yaratılmadıkça,
tiyatro rakipsizdir.
Evet tiyatro yaşıyor
Doğada işlevini bitiren bir şeyin varlığını sürdürebildiği
görülmemiştir.
Yaşar GÜNER
HER YERDE YAŞAYAN TİYATRO
1991 Yılının Ocak ayında kurulan topluluğumuz on yılı aşkın süredir tiyatroyu
alanlarda, sokaklarda, köy meydanlarında, fabrikalarda, salonlarda yani her
yerde yaşayan kılmaya çalıştı. O günden bugüne "Her Yerde Tiyatro" ve
"Yaşayan Tiyatro" şiarıyla elliyi aşkın oyunla milyonu aşkın
seyirciye ulaşmıştır.
Katılımcı tiyatroya örnekler sunan, sokakta tiyatro yapılmasını
gösteren ve bunu yaygınlaştırmaya çalışan bir topluluk olduk. Ezilenlerin yani
emeğin ve üretenlerin estetiğini aramaya çalıştık. Her yeni oyun bu arayışın
öznesi oldu; kalıplar ve reçeteler üzerine değil, yolumuzun aydınlanmasının
gereğini yerine getirdik. Yeniyi yaratırken geçmişin bütün birikimleri bize yol
gösterdi.
Teatral yaratımız da sınırlar değil, sınıfsal sorumluluklarımız bizi belirledi.
Yaptığımız oyunlar (1990 - 2000 yılları) ülkemizde yaşanan gerçekliklere bir
ışık olmuştur.
Hazırladığımız son oyun ile 1965-1975 yılları arasında yaşanan
toplumsal olayları, belgeselci bir bakışla sunmaya çalıştık. Gençliğin
yaşadıkları dün de bugün de aynı; hâlâ üniversitelerde öğrencilere
saldırılıyor, hâlâ IMF reçeteleri, hala Amerika üzerimizde oyunlar oynuyor ve
hala yargısız infazlar devam ediyor.
O yıllara bakıyoruz; günümüzü ve geleceğimizi, eşitlikten,
özgürlükten, üretenlerden yana yaratabilmek için aklın ve sanatın buluştuğu bir
yöntemle 68 kuşağının yaşadıklarını günümüze taşıyoruz.
Devrimci Romantizmin, akılla
ve sınıf mücadelesi ile omuz omuza yürüyeceği inancı ile...
2014 Nisan ayında Adana’da
başladı “Börklüce Mustafa” serüveni. Kemal Derin’in bürosunda 2016 yılı
Börklüce yılı olmalı dedik. Bunu hayata geçirmek için elleri sıvadık. Birçok
görüşmeler sonucunda İzmir Büyük Şehir Belediyesi projeye sahip çıktı.
Oyunu kurgularken; tiyatrodan
daha çok anma olsun, hatırlatma olsun istedik. On iki oyuncunun,(altısı kadın,
altısı erkek) açık biçimde taziyesine misafir olacaksınız. Beraber gülüp,
beraber ağlayacağız, coşacağız, hüzünleneceğiz yani birlikte Börklüce ve
ortaklarını anacağız. Sazımızla sözümüzle, dansımızla hakkını vermeye
çalışacağız taziyenin.
Osmanlı değil Bedrettin yiğidi
Börklüce’dir bizim tarihimiz. Ortaklaşmanın sadece bir hayal değil insana
yakışan en güzel yaşamdır diyenlerdir tarihimiz.
Zamanın ruhunda tiyatro var mı
bilmiyorum ama “Taziye” halen var. Zamansız ölümlerin sürekliliği var
topraklarımızda. O nedenle aşınayız taziyeye. Gelin ortaklaşmış bu insanların
taziyesine sizde katılın. Börklüce’yi yeniden analım, öğrenelim.
Ölülerimizin yuhalandığı,
sokaklarda gezdirildiği, buzdolaplarında bekletildiği şu günlerde gelin
taziyemize. Çünkü ölüye saygısı olmayanın diriye saygısı da olmaz.
İnsanlık
tarihi; tövbe etmeyenler, biat etmeyenler, boyun eğmeyenler tarafından
yazılmaya devam ediyor hala…
Haldun AÇIKSÖZLÜ
Canşenliği Oyuncuları 1991
Genel Sanat Yönetmeni
İRİŞ
DEDE SULTAN İRİŞ
(2
PERDELİK MÜZİKLİ TAZİYE)
OYNAYANLAR
DEDE SULTAN
ALİŞAN
ÖNLÜ
İSABELLA/ YARALI HABERCİ/ LEŞKER
HASRET
CANAN TUTUŞ
LEO
ABDULLAH
UYSAL
AŞİR /LEŞKER:
YELİZ
ŞATIROĞLU
FİRDEVS
FİLİZ
KAYA
HİLMİ BABA
NİHAT MÜRŞİTPINAR
ELİF ANA
BEHİCE MAURER
MORDO ANA
GÖZDE DEMİRTAŞ
MARİA HATUN
SİMGE
GEDİZLİOĞLU
YEKDEST /LEŞKER
HALUK YÜKSEL
KADI /LEŞKER / ABERCİ
HALDUN AÇIKSÖZLÜ
ESER:
KEMAL
DERİN
OYUNLAŞTIRAN:
İNANÇ
SU
YÖNETEN:
HALDUN
AÇIKSÖZLÜ
DRAMATURGİ:
ABDULLAH
UYSAL
MÜZİK:
UĞURCAN
BÜYÜKNİSAN
REJİ ASİSTANI:
SİMGE
GEDİZLİOĞLU
ÇİZİM:
TURGUT
ÖZALP
AFİŞ TASARIM:
EVRENSEL
BASIM YAYIM
TEKNİK SORUMLU:
VEDAT
AYDEMİR
DEKOR - KOSTÜM:
CANŞENLİĞİ
OYUNCULARI
Anadolu’da bir hayalet dolaşıyor, ortaklaşma hayaleti…
Dede Sultan, yalnızca Anadolu için değil
bütün dünya için bir gelecek hülyası kurmuş; barışın, adaletin, özgürlüğün
şiarını yükseltmiş, sömürüsüz bir düzeni kısa bir süreliğine de olsa
gerçekleştirmiş; sınıfsız bir toplum ütopyasını haykırmıştı bundan 600 yıl önce
Karaburun’da…
Osmanlı leşkerinin Timur yenilgisinden
sonra arttırdığı vergiler daha yaşanılmaz kılmış yaşamı insanlar için. Üzerine
bir de iktidarın kardeş kavgası eklenmiş. Ülke yangın yeri anlayacağımız.
Uzaklardan seslenmiş Simavna Kadısı Oğlu Bedreddin… Sesi soluk olup yetişmiş
baldırı çıplak Karaburun halklarına. Emekle ve aşkla örülen bu mücadelede
Rumlar, Yahudiler, Türkmenler ve diğer yerli halklar yani binleri katarak
başarısını devrimle taçlandırmıştı.
Her ırktan, her dilden, her dinden, her
inançtan oluşan on bin “mülhit” yoldaşına cennetin öte dünyada değil yaşadığı
topraklarda Mimas’ın ülkesinde yani Karaburun’da olduğunu göstermişti.
Bedreddin’in yoldaşı müridi Börklüce,
dinlerin, dillerin, inançların, renklerin birlikteliğinin gerçekleşebileceğini
Karaburun’da kurduğu komünle dünyaya gösterdi.
İki buçuk yıl süren bir düş gördü
Karaburunlular. Şimdi biz Tiyatromuzla bu düşün peşine düştük.
Dede Sultan’ın taziyesiyle o günleri
yeniden yaşatmak, belleklerden silinmeyecek bir hafızaya dönüştürmek istiyoruz.
Bu görkemli tarihe tanıklık edenleri,
zalimlere karşı mazlumların yanında yer alacağımız bilinciyle savaşların son,
barışın hayat bulduğu biricik dünya yaratmak için yola çıktık.
Anlatılan sadece bir hikaye değil 600
yıldır dinmeyen bir çığlıktır. Anadolu’nun kendi sesidir. O günden bu güne bir
hayalet dolaşıyor Anadolu’da, ortaklaşma hayaleti…