23 Eylül 2016 Cuma

CHE (ÖLÜMSÜZLER) EKİM 1996


FİDEL İÇİN ŞARKI

Che Guevara

Korkutacaklarını düşünme bizi,

ödüller ve madalyalarla.

Bir tüfek, kurşunlar ve bir bomba;

o kadar.

Eğer silahları bizi biçerse

Küba'nın gözyaşlarını isteriz sadece,

savaşçıları örten

ve tarihle akıp giden;

o kadar.



destekleyenler

T. Maliye-Sen, T. Yargı-Sen, Eğitim-Sen, Tarım-Sen, Turizm-Sen, Enerji Yapı-Yol-Sen, SES, T. Sosyal-Sen, Haber-Sen, T. Bel-Sen, BTS, Bank-Sen, Basın-İş, Belediye-İş, Genel-İş, T. Harb-İş, Demiryol-İş sendikalarından emekçiler ve devrimci tutsak aileleri



8 Ekim 1996, Mamak Bel. N. Salonu, 19:00

9 Ekim 1996, Kadıköy BEKSAV, 20:00

10 Ekim 1996, Beyoğlu MKM, 20:00



SOKAKLAR, FABRİKALAR VE DAĞLARIN ÖZGÜRLEŞMESİ İÇİN

HASTA LA VICTORIA SİEMPRE!


 

Tarihin kimi dönemeçlerinde yoksulların isyanı ile seçkin dehaların öfkesi, toplumu dönüştürmenin bilinci ile coşkusu, kahramanca adanış ile kolektif eylem tek bir başkaldırı da ve tek bir insanda birleşip billurlaşabiliyor.

Bizim için Ernesto Che Guevara, akıl ve yüreğin, devrimin güncelliği ve tarihsel bir tragedyanın pırıltılı bir bileşimidir.

Sömürüsüz ve bir sınıfsız bir dünya için içimizi kavuran umudu, sömürülen sınıfın, ezilen halkların kini ve şiddeti ile bağdaşır kılan bir devrimcilik tarzıdır asıl ölümsüz olan. Sokakların, fabrikaların ve dağların gereksindiği budur.

Che'nin öldürüldüğü Ekim günü Anadolu'nun ve Dünyanın birçok yerinde devrimcilerin, komünistlerin asıldığı boğazlandığı ve katledilmeye devam edildiği diğer 364 günden bir tanesi. Onların matemlerini tutmuyoruz, ancak ölümsüz kılıyoruz. Latin Amerika'dan dünyaya yöneltilen bu devrimci haykırışın sahibi, kendi öyküsü, yaşamı ve eylemi ile her toplumsal mücadele veren insanın kaçamayacağı yaşamsal birçok tercihin ölümsüz hatırlatıcısı da oluyor.

Oyunumuz bir ölüm ile başlıyor, çünkü Che'nin ölümü göze alınmış hatta tasarlanmış bir ölüm. Gerçek devrimcileri yorgun demokratlardan ve bireyci dünyanın çıkışsızlıklarının girdabında dönenen kaçıcı intihar eğiliminden ayırdeden nitelik "gemilerini yakma bilinci"dir. Hatta bir ülkede başarılı bir devrim yaptıktan sonra bile gemilerini yakmak...

Devrimciler ölse bile devrimci eylemleri ölümsüzleşmelidir. Paris Komünü'nden Ekim Devrimi'ne, nazilere kök söktüren partizanlardan Kızıldere'ye ve Diyarbakır zindanlarına kadar bir aşamasında devrimcilerin katledildiği dönemeçler, bir yenilgiyi imler gibi görünen kayıplar aslında belli bir ertelenmeyle tarihe vurulan damgalardır.

Böylece yılgınlığın; düzenin cevaz verdiği yuvalarda politika yapmanın, elde silah ölenlere "yiğitçe ama..." diye başlayan sinsi burun kıvırmaların moda olduğu bugünlerde Ernesto Che Guevara'nın ölümü kuşakları sarsan bir tokata, terbiye edici bir tokata dönüşüveriyor.

Sıcak kavga içindeki sınavdan sınıfta kalmış büyük sol politika ustalarının, daha kötüsü sınavdan bile geçmemiş demeç politikacılığının, savaşan önderlik misyonundan ne denli uzak olduğunu trajik bir şekilde yaşamıyor muyuz? "Her devrimci büyük bir aşkla yola koyulmalıdır." diyen Che'nin kendi püritan yaşamı bize devrimin aşksız, aşkın cesaretsiz olmayacağını imgeliyor.

Devrimcilerin düzene dönük olması gereken yıkıcılıklarını zaman zaman birbirlerine yönelttikleri, komünistlerin tarihte ve bugün fikir ve hedef farklılığı yüzünden birbirlerini siyasal ve daha da acısı fiziksel olarak tasfiye ettikleri çirkin tarzlarla boğuştuğumuz bugünlerde, Küba devriminin liderleri olarak başta Fidel ve Che'nin tüm strateji farklılıklarına karşın evlatlarını yemeyen bir devrim yapmalarında anlamlı mesajlar barınıyor.

Che ve Fidel, komünist ve gerilla olmanın gelişmediğini kanıtladıkları kadar dost ve yoldaş olmanın da olanaklı hatta asıl gerekli olan nitelikler olduğunu gösteriyorlar. Ölümsüzler derken birazda bunu kastediyoruz.

"Enternasyonalizm halkların inceliğidir." şeklindeki incelikli yorumu yapan Che ile, Küba toprağına sökülmez bir şekilde kök salmış bir devrimci iken emperyalizmin her zayıf halkasını kendi devrimci çalışma alanı olarak gören bir dünya devrimciliğinin bayrağı da açılmıştır. Dünya devrimi ile kavga ettiği toprağa kök salmış iradeyi birleştiren güncelleştiren budur, işte Anadolu'yu Küba'ya, Ortadoğu'yu Latin Amerika'ya, Kürt özgürlük hareketini Zapatistalara bağlayan köprü budur. Bizim de dağlarımız, bizim de yaktığımız gemilerimiz, bizim de dünya devrimine sunacağımız armağanımız var. Bunu harekete, bunu söze, bunu ışığa, sese, şiire dökmek bir onurdur.

Ve Che esir düşmenin değil, asıl sorunun teslim olmamakta yattığını kendi eylemiyle kanıtlarken bu coğrafya'da devrimci tutsakları ölüme iten hakim sınıfın devrimcilerin ölebilme pervasızlığı karşısındaki acizliğini adeta önceden tarihe geçirmiştir. Oyunumuz devrimci tutsakların "Bizim de esir ama teslim olmamış devrimcilerimiz var, Che." mesajına yaşayan tiyatronun içinden bir destek verme anlamını da taşıyor.

O, Yeni İnsan'ın yaratılmasının soyut bir geleceğe ertelenmesinin ya da uyuşuk düzen içi muhalifliğin harcı olmadığımın en büyük savunucusudur.

Yaşayan Tiyatro ve Canşenliği Oyuncuları mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirildiği bir yaşam için bugünden izleyenlerin yüreklerini kattıkları, dinleyenlerin bir şarkı söyleyerek oyundan ayrıldıkları, ezilenlerin kendilerini ifade ettikleri bir anlatım ve dönüştürücülük, duyarlılığından yola çıkarken Che'yi anlamlı bir ilham kaynağı olarak ölümsüzleştirmeyi istiyor.

Egemen sınıfın eğlence ve izlencesinden kopuş ile yöneten-yönetilen, bilen-öğrenen, oynayan-izleyen ilikişkisinden kopuşu devrimci kitlelerle nefes alıp veren bir üretim eşliğinde birbirine bağlıyor.

Ölümsüzler ve özel olarak Che, bizlere özgürlük ve eşitliğin emekçilerin ayaklarında terlik ve pijamayla değil, savaşarak yaratılabilecek bir emek ürünü olacağını işaret etmiştir.


Bizler de katledilen devrimcilerin asıl hesabını fabrikalarımızı, sokaklarımızı ve dağlarımızı savaşan emekçilerle özgürleştirmemiz sayesinde olanaklı olduğunu öne sürüyoruz. Canşenliği Oyuncuları, Burjuva Medyası'nın Che'yi yaşamın ve güncelin sıcaklığından koparan efsaneleştirici zıpırlığından söküp alarak asıl dostlarına ve yoldaşlarına iade etmek için sizlerle buluşuyor.

26 Mayıs 2016 Perşembe

TUTKU- ÜÇ RENK

TUTKU- ÜÇ RENK

sokak oyunu

 üretim yaratım

CANŞENLİĞİ OYUNCULARI


SARI-MAVİ-KIRMIZI

Hayatın başlangıcı bembeyaz bir boşluktur, 

Hiçliktir aynı zamanda... 

Ve bütün renklerdir beyaz ve her şeydir. 

Doğurgandır, saftır, masumiyettir...

Sessizliktir ve karmaşadır. 

Tutkuyla yaşanan bir aşk masalıdır beyaz… 

Canlanır, yani kan gelir hayata ve beyaz kızarır… 

Yeni bir hayattır. 

Başlangıçtır yeni umutlara...

Canıyla kanıyla bu dünyanın güzelliklerine gelendir kırmızı… 

İnsanca yaşamaya ve yaşatmaya gebedir gelen…

Ama zordur insanca yaşamak bu dünyada; hastalıklı dünyaya gelir insanoğlu. 

Dünyanın ve insanlığın sonbaharıdır; umutlar tükenmiştir.

Her yerde savaş ve ölüm vardır.

Kuzeyde savaş, güneyde savaş, doğuda batıda savaş…

Kendi demokrasilerimiz ve özgürlüğümüz adına. Paranın egemenliği adına her yer sarıya kesmeli… 

Geleceksizliğe, kimliksizliğe, kişiliksizliğe sürüklenen ve sararan bir insanlık.

Ölü canlar satılmaktadır sokaklarda, leş kargaları yesin diye… 

Hücreleştirilmiş ve tek tipleşmiş insanlık veba gibi yayılan sarıya yani ölüme boyun eğmiştir.

Sarının hüküm sürdüğü günlerdir hayat…

Yeniden doğum gerekir.

Kanlı canlı bir doğumdur ve adı kırmızıdır.

Özgürleşmek için insanca yaşamak için başkaldıran renktir kırmızı ve ölümünde doğumunda sebebidir.

Özgürleşmenin adıdır boyun eğmemek ve direnmek tutkuyla…

Egemenlerin ezberlerini alt üst eder ayağa kalkan her insan. Saldırır, saldırır…

Onu yutmak için… 

İnsan ölümle yaşam arasındaki bu ince çizgide...

Değerlerinin sararıp dökülmesine başkaldırır tutkuyla ve seçer sonsuz huzuru Maviyi… 

Motorları maviliklere tutkuyla sürer, güzel güneşli günler görmek için… 

Engin denizlerdeki güzelliği var edebilmek adına tarih yazar...

Ve suda küçücükte olsa bir damla olup insanlığı çoğaltmak ve çoğalmak ister. 

Mavinin huzur dolu sonsuzluğunda birey olmuştur… 

Romantiklerin tutkusudur Maviye kesmek dünyayı, gerçek özgürlüğün simgesi maviye…

Sonsuz huzura, maviye…

 

26 Nisan 2016 Salı

Börklüce Mustafa 600 Yaşında

30/MAYIS 2016

GÜZELBAHÇE/ İZMİR

31/MAYIS 2016

KARABURUN/ İZMİR

07/HAZİRAN/2016

Saat:20:30

MODA SAHNESİ/KADIKÖY/İSTANBUL





22 Nisan 2016 Cuma

SEYRİ ALEM





 “Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi,
Kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni”
                                                                       Nesimi

Sanat ve para üzerine biraz komedi, biraz hüzün ve eğlencesiyle seyirlik bir tiyatro gösterisi hazırladık size.

Kahveleri içecek ve cin gibi olacaksınız ki anlattığımız hikayelerden hisseler çıkarabilesiniz. 
Tiyatro tarihinden örneklerle hırsızı-arsızı-uğursuzu-yolsuzu-kalpazanı-huysuzu bu oyunda yok, desek de belki bulunabilir.

Parayla sanat olmaz ama parasız da olmaz.

Şunu da unutmamak gerek; “Hayat kısa sanat uzundur!”

Alemin seyri için, hoş gelip boş gitmeyeceğiniz bir oyun.
İyi seyirler...



MOLİERE

CAN YÜCEL

MEDDAH

ORTA OYUNU

NAZIM HİKMET

SHAKESPEARE



DERLEYEN VE YÖNETEN

HALDUN AÇIKSÖZLÜ








ÇIRAK
HARUN ÜMİT YILMAZ

USTA
ŞERİF ŞAHİNER

MEDDAH
HALDUN AÇIKSÖZLÜ

IŞIK
İSMET ÇETİNKAYA

EFEKT
CEREN DEMİRDÖVEN

DEKOR
ERTUĞRUL KILINÇKAYA


Halk Sokak 11/3 SIHHİYE-ANKARA
0 312 430 77 29
cansenligi@yahoo.co.uk
www.cansenligi.org