MEÇHULÜN FAİLİ
Dedik ya; bir ‘taraf olma öyküsü’dür oyunumuz, ve dedik ya 1990-2000 arasında bu topraklarda yaşanan bir vahşete açıyoruz perdelerimizi. İşte Meçhulün Faili ile bu kez “fail”e tutuyoruz sahne ışıklarımızı. Oyun, Ömer Leventoğlu’nun Soğuk Cam adlı öykü kitabında yer alan Meçhulün Faili öyküsünden uyarlandı.
Olay, 1990’lı yılların başında Nusaybin’de geçer. Henüz ortaokuldan terk bir çocuk, bu mahşeri koşullarda acımasız bir katil olup çıkıverir. Halbuki, hepimizdeki insan potansiyeli, onu, bir berber, bir gerilla, bir tiyatro oyuncusu ya da simsar da yapabilirdi. Gözden kaçırmadan bu gerçeklikleri, nasıl katil olduğunu işledik Menaf’ın. Menaf, gerilla, berber kalfası, tetikçi potansiyellerini neredeyse çizgi üzerinde yaşarken ibre tetikçiye döner. Aslında mahallemizde, komşumuz olan, bir yanıyla da “bilinmeyen” güçler kuşatır Menaf’ın dünyasını... Ve Menaf, basit görünümler eşliğinde devasa bir dönüşüm yaşar, katil olur.
Bir bakıma oyunun bütün esprisi buradadır, fakat siyasal, coğrafi, etnik koşullar, sınıfsal ve ulusal direnişin günlük hayata dercettiği fenomenler esaslı rolleri oynarlar. Ve başka herhangi bir şey olma olasılığı zayıflar, pörsür, böylece Menaf’ı, çok şaşırtıcı olmayan bir devinim içinde tetikçi ‘Şêr Menaf’ diye selamlarız. Aslında ne tetikçi, ne ilişki içinde olduğu diğerleri, dışımızdan gelmiyorlardır. Dışımızdan gelenlerin sadece gölgeleri, sadece belli belirsiz ruhları dolaşır aramızda...
Menaf’ın işi bittiğinde, (ki bunu ironik bir şekilde daha baştan görüyoruz) ne azmettirici, ne sistemin diğer aktörleri kalmıştır ortada. Zaten kalmayacaklardır. Ve biz, bize kalan ölülerimizle, acılarımızla, dramlarımızla, iç çekişlerimizle, yani her zaman bizim olan sermayemizle başbaşayızdır...
SAVAŞA VE SONUÇLARINA KARŞI OLANLARIN DUYARLILIĞINA,
ÇAĞRIMIZDIR!...
Yaşadığımız son on yıllarda; o kadar dehşetli, o kadar “özel” cinayetler işlendi ki, adına “Faili Meçhul” demeseydik, bu travmayı kaldıramayacaktı toplum. “Faili Meçhul” dedik ve rahatladık cümleten... Peki on yıllar boyu süren bu cinayetlerin yarattığı şizofreni sona mı erdi şimdi?... O karanlık korkularımız, sessizliğimiz ne oldu?.. Bu sessizliğin yarattığı kişilik bozukluklarını, hangi karanlığa terk edip çıkacağız peki? Boğulmadan, çürümeden bedenimizden, bilincimizden, rüyalarımızdan kovabilecek miyiz bunları? Bir gün onurlu ve özgür bir toplumun bireyleri olma hakkı elimize düştüğünde, nasıl kullanacağız bunu? Hangi hakla “biz onurlu ve özgür insanlarız” diyeceğiz? Bu travmadan kurtulamazsak, ilerde kazanılacak özgürlükleri de bugünden yok etmiş olmayacak mıyız?
İşte bu travmalara meydan okuyabilecek toplumsal belleğin kaybolmaması için bir mum yakıyoruz. Arınmak için bir damla su, düşünmek için bir soru işareti dolaştırıyoruz gittiğimiz yerlere. Yükümüz, Prometheus’dan bir tutam ateş, Sokrates’ten bir dirhem bilgelik, Brecht’ten bir zerrecik sahne tozudur. Ve Musa Anter’den tek kelimelik bir direniş sözüdür söylediğimiz.
“Faili meçhul” cinayetleri konu alıyoruz. Meçhuller onların, acılar hep bizim hanemize yazılmasın diye...
Biliyoruz ki, savaşa karşı olmak yeterli değildir, savaşın sonuçlarına da karşı olmak gerekir. Bu topraklarda yaşanan savaşın temeline indiğimizde 12 Eylül’ü de görüyoruz. Kim kazançlı çıkıyorsa, savaşın sorumlusu odur. Eylülistler yargılanmadan, yaşanan savaşın yaraları sarılamaz. Esrar, eroin trafiğinden zenginleşenler yargılanmadan, bu savaşın sonuçları ortadan kalkmaz.
Vicdanlar rahatlasın, yaralar sarılsın diye, biz kendi alanımızdan, yani sanattan yana bir katkı yapmayı planladık. Oyuncu kadrosu, sanat yönetmeni ve yazar olarak, bu oyun için birlikte çalıştık, ortak mesai harcayıp emeklerimizin olanaklarını birleştirdik. Ve ortaya çıkan eserle, toplumsal duyarlılığa mütevazı bir katkı yapmayı amaçladık.
Karanlığa itirazın, özgürlüğe ve daha onurlu yaşamaya ihtiyacın varsa, senin de emeğin, yol arkadaşlığın gerek bize!.. Sözünü, emeğini sakınma!
HALDUN AÇIKSÖZLÜ ÖMER LEVENTOĞLU
ÇAĞIRIMIZA DESTEK VERENLER
Mehmet ÖZER,
Şükrü ERBAŞ(Şair Sanatçı)
Ahmet TELLİ,
Ali BALKIZ,
Leyla ZANA,
Aydın ÇUBUKÇU
Fikret BAŞKAYA,
Doğan TILIÇ(ÇGD Başkanı)
Hüsnü ÖNDÜL(İHD Genel Başkanı)
İsmail BEŞİKÇİ,
Abdullah AYDIN(Halkevleri Genel Başkanı)
Atilla ERDEM(Türkiye Alevi Bektaşi Birliği Federasyonu Genel Sekreteri)
Sami EVREN(KESK Genel Başkanı)
KESK(Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu)
İHD(İnsan Hakları Derneği), TÜMTİS Ankara Şubesi
SES, TÜMBELSEN
Kazım GENÇ(Pir Sultan Abdal Dernekleri Genel Başkanı)
Bu Çalışma İçin Kimler Ne Dedi;
İNADINA TİYATRO
Bana, “Canşenliği Oyuncuları kimdir?” diye bir soru sorulduğunda, aklıma hiç susmayan muzip özgürlük kuşları geliyor.
Bir bakıyorsun Karadeniz’de, bellerinde çay sepetleri, çay üreticileriyle yan yanalar. Bir bakıyorsun talihsiz komşu kızının(Nataşa!) destanını yazıyorlar. Bir başka baharda, baskılara- savaşa ve sömürüye karşı eylem alanlarında dostlarıyla omuz omuzalar. Bir kış günü, Cezaevi sorunu sarmış yüreklerini... Şimdi de “Meçhulün Faili”ni yakalmaya karar vermişler. Helal olsun size.
Canşenliği Oyuncuları deyince bir başka kıvanç dolduruyor içimi. Her dönem, her yerde Halkevci bir kültür içerisinde düşünüyorum onları. Bu yönleriyle de benim küçük dünyama büyük bir onur katıyorlar.
...Ve onları en güzel anlatabilmek için tek söz yeterli olur diye düşünüyorum.
İNADINA TİYATRO!
Eşit, özgür ve kardeşçe bir dünya için yolunuz açık olsun.
ABDULLAH AYDIN
Halkevleri Genel Başkanı
Aslanlarla ceylanların dünyasında failler ve meçhulleri yazmak, anlatmak hatta oynamak gerçekten kolay değil. Çünkü fail aslanların meçhul ceylanlara zulmü ancak yaşadıkça anlaşılabilir. Fail hiçbir zaman meçhul değildi. Hep aramızda ve içimizdeydi. Bazen gölge gibi izledi meçhullerini bazen de meçhulün ayak izlerinde failleşti. Ve onunla canlı olarak aynı adı taşıyanlar, yani insan soyundan gelenler, hep izleyen oldu. İzlemekten utananlar ise; ya sadece tanık ya da sanık olabildi. Bir adım ötesi ise; meçhul olmaktı.
Canşenliği oyuncularının "Meçhulün Faili" oyununu bir dönemin sorgulanmasında önemli bir adım olarak görüyorum. Umarım bu ilk adım bir çığ gibi büyür. Ve bir dönemin failleri açığa çıkar.
Sevgi ve dostlukla...
Leyla ZANA
Orhan DOĞAN
“Faili meçhul”, basit bir hukuk terimi olmaktan çok, ağır siyasal ve toplumsal koşulları hatırlatan, korku ve ihanet günlerini ifade eden bir tamlamadır Türkiye’de. Açıkça bilinenleri bile dehşet verici bir sır perdesi arkasına gizlemek, gizlenen olayın kendisinden çok o sır perdesini korkutucu bir unsur olarak kullanmak, bir tür siyasetin en yaygın kullanılan taktiği idi. Görmeye cesaret eden herkes tarafından açıkça görüldü.
Ama bu acımasız politikanın toplumsal ve siyasal yıkımların ötesinde, insanın temel değerleri üzerindeki alçaltıcı-yok edici etkisi, o kadar kolay görülmedi.
Leventoğlu, meçhul ve fail sözcüklerinin kazandığı bu içeriği, insan denilen karmaşanın içinde deşiyor. Neşter, bir anda kendisini bir “fail” olarak bulan rastlantısal bir kimliğin derinlerine vuruluyor. Böylece, belki bir gün Türkiye bu karanlık terimin egemenliğinden kurtulduğu günlerde de, insanlar Leventoğlu’nun eserine baktıklarında, hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyecek bir gerçeği, insanın zayıflıklarının, çaresizliklerinin ve yabancılaşmasının gerçeğini görme fırsatını bulacaklar.
Aydın Çubukçu
Türkiye’de iki şeyin değeri yok: İnsan ve zaman...
Bugün devleti yönetenler, kendi yurttaşlarını öldürme haklarını, temel hak olarak belirlemişler. Hukuk devleti, insan hakları, özgürlükler, demokrasi, devleti yöneten derin çeteleşmenin üzerinde durmadığı kavramlar... 17 bin 547 faili meçhul cinayet dosyası, failleri belli bir şekilde raflarda duruyor. Ama bir gün, bu dosyaların failleri bulunacak, işte o zaman demokrasi, özgürlükler gelecek. Mutluluğun resmini çizeceğiz. İşte o zaman, 17 bin 547 barış çiçeği, baharın müjdecisi olacak.
Fikri SAĞLAR
Anti-demokratik uygulamalar sonucunda oluşan baskı ortamlarında, insan hakları ihlalleri ve düşünce özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, her alanda ve her yerde karşımıza çıkıyor. Barış ve eşitlik dolu bir dünyada yaşamak uğruna mücadele edenlerin sayısı azaldıkça, faili meçhullerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu konuda duyarlı davranan Canşenliği Oyuncuları’na yürüdükleri yolda uzun soluklar diler, duyarlılıkları için yürekten teşekkür ederim.
Abdullah Kahraman
TAKSAV Başkanı
ACI İLİŞKİ
Sevgilim,
Bu ülke senin gövden kadar masum olsaydı
Bir tek anne oğlunu devletten sormazdı...
Şükrü ERBAŞ
Bu soylu çabanızdan dolayı hepinizi kutluyorum. Bu dünyada hiç bir vahşet karanlıkta kalmıyor... Çok geç de olsa bir gün mutlaka insanlık vicdanı vahşeti teşhir ediyor. Biz yine de elimizi çabuk tutmak zorundayız. Bir gün, bu halk düşmanı rejimin ipliği mutlaka pazara çıkarılacak... Tüm kirli çamaşırları, insanı ürperten vahşetleri, buz gibi soğuk cinayetleri ve kitle katliamları, mutlaka bir bir ortaya dökülecek. Zira bu dünyanın zalimlerinin iki düşmanı var: insan vicdanı ve iradesi ile toplumsal hafıza... Ne yapıp etseler de bunları yok edemiyorlar. Velhasıl tarih vakti geldiğinde hesabı istiyor....
Dostluk ve kardeşlikle...
Fikret BAŞKAYA
“Faili Meçhul”lerin failleri herkes tarafından bilinmektedir. Buna rağmen bu cinayetler hakkında hiçbir soruşturma açılmamaktadır. Üstelik, bu cinayet faillerinin dokunulmazlık kazandıkları da görülmektedir. Bu süreç, “Türk demokrasisi”ni baştan ayağa kire boğmaktadır. Böyle bir zaafla sağlıklı bir demokrasinin kurulamayacağı açıktır. Bu zaafın temel nedeni Kürt sorunudur. Sorunun demokratik bir çözümü için devlet katında ve kamuoyunda olumlu bir zihniyetin oluşmaması ayrıca bir zaaf göstergesidir. Bunun için, faili meçhullere dikkat çeken bu çabanızdan dolayı sizi kutluyorum.
İsmail BEŞİKÇİ
Faili meçhul cinayetler bu ülkenin yıllardır kanayan ve daha uzun yıllar kanayacak olan bir yarasıdır. Bu yara, ancak meçhul failler meçhul olmaktan çıkınca iyileşmeye başlayabilir. İnanıyorum ki bu süreçte sanat, en önemli işlevlerden birini yerine getirecektir. Belleklerimizi sürekli taze tutacak, bizi meçhullerin peşinden koşmaya zorlayacaktır. ‘Meçhulün Faili’ni bu doğrultuda önemli bir çaba olarak görüyor, daha pek çok edebi esere imza atacağına inandığım meslektaşım Ömer Leventoğlu’nu yürekten kutluyorum.
Doğan TILIÇ(ÇGD Genel Başkanı)
Faili meçhuller, elbette faili belli olandı.Toplum bu olguyla yüzleşmekte kekeme davranıyorsa, sanat, bir vicdanı yeniden hatırlatmalıdır. Öyle de oluyor ve bu oyun, unutmanın, görmezden gelmenin karşısında onurla yerini alıyor ve itiraz çığlığını yükseltiyor.
Tarihi yeniden yazmanın bedeli ağırdır,
Ve o sayfalarda meçhul hiçbir şey kalmamalıdır.
Ahmet TELLİ
Faili meçhuller Türkiye’de insan hakları ihlallerinin en başat olanlarından biridir. Özellikle 1980 öncesi ve sonrası dikkat çekici bir yoğunlukta yaşandı. Sistem muhaliflerini temizlemek üzere derin devlet ya da kontrgerilla denen unsurların işlediği bu suçların açığa çıkarılması henüz mümkün olamadı. Fakat insan hakları örgütleri olarak bizim çalışmalarımızın en yoğunluklu alanı da yine faili meçhuller oldu. Bu konuda ciddi bir birikim oluşturduk, bununla hesaplaşmak isteyenler için kaynak yarattık.
Bugün ise demokratikleşme ve uyum adına yapılan düzenlemeler çerçevesinde, psikolojik operasyonlar MGK yetkisinden alınarak İçişleri Bakanlığı’nın özel birimlerine devrediliyor. Buna da demokratikleşme deniyor. Halbuki biz, insan hakları hukukunda ve demokraside yeri olmayan bu yapının tümden kaldırılması gerektiğini düşünüyor ve savunuyoruz.
Sanat, faili meçhuller de dahil olmak üzere bu tür sorunların ortaya konmasında ve paylaşılmasında en etkili dildir. Sadece duygulara hitap etme yönüyle değil, düşünce ve hayal gücünün geliştirilmesi yönüyle de bu dil çok hayati bir role sahiptir. Bu nedenle faili meçhul sorununu belleğimizde diri tutacak bu katkıyı önemsiyorum, olumlu ve gerekli buluyorum.
Yavuz ÖNEN(TİHV Genel Başkanı)