1 Ocak 2011 Cumartesi

yeni özgür politika/25 kasım 2010


‘Laz Marx’ oyununu yöneten ve bir süredir de Avrupa’da da sahne alan Haldun Açıksözlü, ‘’Kürt halkı inanılmaz bir aydınlanma süreci yaşıyor; tiyatroya, sinemaya da meraklı’’ diyor.


Haldun Açıksözlü, Yılmaz Okumuş’un ‘Laz Kapital’ isimli kitabının Laz Marx karakterinden uyarladığı ‘Laz Marx Emice’ oyununu Avrupa ülkelerinde bir turne ile sahneledi. Son gösterim 26 Kasım’da Almanya’nın Kassel kentinde olacak. Canşenliği oyuncusu Haldun Açıksözlü ile Laz Marx oyununu ve Türkiye’deki güncel gelişmeleri konuştuk. 1991 yılında kurulan Canşenliği Tiyatrosunun ilk oyunu ‘Newroz’ olur. Açıksözlü, ‘’O günden bu yana yaktık ateşi insanlara başka bir dünya var, dostluktan, barıştan, kardeşlikten yana bir hayat var şiarıyla tiyatro ateşini insanların özgürlük ateşiyle buluşturup hem güldürüyoruz hem düşündürücü bir süreci yaşıyoruz“ diyor.

Seyirci sizi anlıyor mu? Yaşananların farkında mı?

İyi bir soru ama sorunun altında yatan mantığın bizim açımızdan irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Hani bizim o biraz okumuş, günde bir gazete karıştırdığını zannedenler, ‘hocam ben çok iyi anladım da Ahmet, Mehmet anladı mı bilmiyorum?’ Ben de şöyle diyorum, ‘sen anladın ya yeter, boş ver öbürlerini sen kendinden mesulsun.’ Anlamak dediğimiz de, ben bundan 100 anlayabilirim, başkası 120, başkası 90 anlayabilir; herkesin neye bilgisi yetiyorsa, hepimizin algı ve anlama seviyeleri farklı, hayata dair hepimizin kaygısı var. Eğer biz Laz Marx’ta hayata dair kaygıları masaya oturtabiliyorsak ve o kaygılarda karşılıklı bir şeyler görebiliyorsak bu yeterli. Biri Trabzon’un gollerini sayıyor, biri TC’nin faşist uygulamalarına dikkat ediyor. O başka bir şeyi büyütüyor, öbürü başka bir şeyi, önemli olan oligarşiye ve kapitalizme gol atmak değil mi? Biz o golleri atıyoruz, atacağız. Biz Kürt illerinde oynadık, Batı’daki arkadaşlar ‘Kürtler anladı mı bu oyunu, hadi ya hem Lazca konuşuyorsun hem de Marksizmi hakikatten anladılar mı?’ Valla hepinizden daha iyi anlıyorlar çünkü Kürt halkı şu an aydınlanma çağını yaşıyor. Kürt halkının reforma, rönansasa ihtiyacı var, Kürt halkı kendisi bunu zamanla örüyor, her oyunda 16-17 yaşındaki gençler yarım saat beni sorguda tutuyorlar. Orada organize edenlerle saatlerce sohbet ediyorduk, bir gecede bir maç olmuyordu yani. Marks’ı ilk defa halkın diliyle anlatabilme özgürlüğünü yaşıyoruz. Lafı gediğine koyabiliyorsak, koyuyoruz ve alan alıyor

İnsanlar niye tiyatroya gitmeli?

Eğer bir derdi varsa hayatla ya da yok olduğunu zannediyorsa da... Sen Hollanda’da mutlu olabilirsin ama insanlar açlıktan ölüyor, sen bunu görmezden gelemezsin. Dünyanın bir yerinde bir insana işkence yapılıyorsa... Sen Amsterdam’da mutlu olabilirsin. Ama mutluluk sadece görüntüdür, bu görüntü seni kandırmasın. Mutluluğu, huzuru yakalayacağımız tek şey sorumluluk, sorumluluğu alabilmenin koşulu da aydınlanmak, aymaktır. Şunu söyleyebilir insanlar size, ‘yok canım Kürtlere kim ne yapıyor, yok canım köyler mi bombalanıyor, Kürt illerinde köy mü bombalandı hiç bilmiyordum.’ Gelin ben götüreyim sizi yanmış köyleri, ormanları beraber görelim. Sen görmezsen işgal edilir, sen görmezsen kadına tecavüz edilir. Sen körsen hiç bir şey yok. Tiyatro görmediklerini fark etmek, gördüklerininse arka planını açar, gösterir. Hollanda’da özgürlük yok serbestlik var; ikisinin arasındaki fark özgürlük sorumluluğun bilincinde olmaktır. İnsan gülerse aklıyla anlamaya çalışır. İnsan ağlarsa ona bağlanır, trajik olan acı olan tutkuya dönüşür. Bizim akla ihtiyacımız var. Tabii ki duygularımız var, gözyaşı döküyoruz bu ayrı bir şey. Tiyatronun ayrıcalığı tüketicisiyle karşılıklı olmasındandır. İnsan bir daha aynı anı yaşayamayız.

Türkiye’de kimi trajikomik durumlar var. KCK davasında Kürtçe savunmaya izin verilmedi. Bu durumlar size tiyatro için malzeme veririr mi?

Türkiye’de malzemeden çok ne var, her taraf malzeme. Canşenliği Oyuncuları tarihine baktığımız da politik stand-up tarzı bir çalışma yapmadığımız görülür. Şimdi çok doğru bir iş yaptığımıza inanıyorum. Doğru bir yerden kanal açtığımızı düşünüyorum? Neden, işte bu KCK’ye dokunmak gerek, taş atan çocukların nasıl yargılandığını, yargının, demokrasinin nasıl da uydurmaca, kandırmaca olduğunu, sahneden birisinin bağırması gerektiği süreci yaşıyoruz. Çoğu yerde bunu espri konusu yaptım; nasıl bir demokrasi anlayışı ki seçime gidiyorsun sandıktan çıkıyorsun. Sen, sandıktan çıkanların hepsinin koluna kelepçe tak. Demek ki sandıktan çıkmasalardı sorun değildi, çıkınca sorun oldu diyorsun... Kürt halkı inanılmaz bir aydınlanma süreci yaşıyor; tiyatroya, sinemaya vs. meraklı. MKM ve başka kurumlarda hem üretiyorlar hem de tüketiyorlar, ama Batı’ya geldikçe Türkiye’nin batısından itibaren gazeteye, sinemaya, tiyatroya hiçbirine ilgileri yok. Avrupa’daki Kürtler de aynı sorun var, bunun politikada da sonuçlarını görüyoruz. Mesela İzmir’e, Antalya’ya vs. bakıyorsun orda da illa ki bir Kürt milletvekili çıkar diyorsun nüfusa bakınca ama sonuç öyle olmuyor. Burada kendi sorununa sahip çıkmayan Kürtleri görüyoruz. Eğer sen tiyatrona, edebiyatına, dengbêjine sahip çıkarsan, sandığa gidip kendinden birine oy verirsin. Zaten çoğu oy vermeye de gitmiyor.

Sistemin bilinçli stratejilerinin etkisi...

Sistemin dediği, ayrılıklarınızı çoğaltayım ki, aman bir araya gelmeyin, gelmeyin ki bende sizi rahat rahat yöneteyim. Eski tabirle böl ve yönet... Ben bir sosyalistim, komünistim. Özgürlük mücadelesinin destekçisi olmaya çalıştım gücümün yettiğince. Evet bu arkadaşlar sosyalizmi getirmeye çalışmıyorlar bu aşamada, özgürlük mücadelesinin derdi bu değil. Olmasa da bu topraklarda bir halkın özgürleşmesi ve esaretten kurtulma serüvenidir... İflas eden paradigmayı yeniden kurma sürecindeyiz. Birinci T.C. paradigması iflas etmiştir, biz bunu 30 yıl önce söyledik, Kürt Özgürlük Hareketi’nden önce söylenmiştir. O zaman biz sosyalistler, Kürtler, Aleviler vs. tamamı olarak onurlu bir süreci yaşayıp, paradigmayı yeniden kurmalıyız. YÖK’ü dağıtmadan türban meselesini çözemezsiniz. Bunu söylemek zorundayım önce şu YÖK’ü bir kaldırın, niye kaldırmıyorlar, o zaman türban meselesi kalmaz.

Oyunda kadına ne kadar değiniyorsunuz?

90 dk. süren bazen 120 dk. uzayan maçlar da var ama her konuya değinmekte zaman yeterli olmuyor. Amsterdam’da bir cafede konuşuyoruz şimdi, ben diyorum ki bu ülkede özgürlük değil serbestlik var. Oyunda da söyledim mesele serbestlik mi özgürlük mü? Eğer kadın hala birisinin eşi ya da karısı olarak tanımlanıyorsa, o tecavüz kaçınılmazdır. O tırnak içine alınmış, korunmaya alınmış, paranteze alınmış yani bir şeyleştirilmiştir. Hani felsefede bir şeyi şeyleştirirseniz ondan artık kaçış yoktur. Kendi başına bir şey değilse kadın tecavüz edilir olgu haline getirilmiştir. O zaman 17 yaşındaki birinin ya da 30 tane adamın bir kadına tecavüz ettiği haberini okuyor olmamız... Tabii ki canımızı yakıyor, paramparça ediyor ama bu bir sonuçtur. Kadın kendi kadınlığını yaşarsa ve ekonomik, bireysel, toplumsal özgürlüğünü kazanmış olursa sorun çözülebilir. Ayrıca ben sorunun toplumsal cinsiyet sorunu olduğunu düşünüyorum, kadın sorunu dediğimize bakmayın.

Tiyatrocu olarak savaşa karşı olduğunuz için tutuklandığınız dönemler de var...

Evet, o zaman askeri mahkemede yargılandım, ‘kimse askere gitmesin, savaşlar olmasın, barış içinde bir arada yaşayalım’ dedim. Bu yüzden ceza yedim ve Bartın Cezaevinde PKK’lilere misafir oldum tam 28 gün…

Tiyatro organizasyonları konusunda beklentileriniz nedir?

Hakkari, Şırnak olsun, Kürt illerinde öyle güzel salonlar var ki... Avrupa’da spor salonunda ışıksız oynadık. Şu ana kadar Avrupa’da oynadığımız oyunların hiçbiri tiyatro salonunda değildi. Belki tiyatro salonuna yakın diyebiliriz. Tiyatro salonlarında olursa gösterimler, seyirci sayısını da çoğaltır. Tiyatro salonuna girdiğinizde tiyatro seyircisi gelmeye başlıyor. Işık, ses sistemi bir tiyatro havası olmalı. İnsanların oturduğu koltuklar rahat olmalı, rahatsız sandalyede otururlarsa bir buçuk saat, anlatılanlardan ziyade daha çok kendileriyle uğraşırlar. İnsanların rahat koltuklarda maç seyretme hakkı var. Bunlara özen gösterilmeli. En son 2005’de gelmiştim daha kötü koşullardı, şimdi daha iyi, ağır da olsa bir gelişme var. Neyse şimdiye kadar ki maçlar fena geçmedi önümüzdeki maçlardan daha umutluyuz, bekleriz. Bol gollü maçlara…

BİRGÜL ROAVA



YENİ ÖZGÜR POLİTİKA